ÇAĞRISIZ GENEL KURUL TOPLANTISI VE TOPLANTIDA BAKANLIK TEMSİLCİSİ BULUNDURMA ZORUNLULUĞUNA DAİR DÜŞÜNCELER HAKKINDA KAPSAMLI HUKUKİ İNCELEME

Halka Açık Şirket, Sermaye piyasası araçlarını halka arz etmiş veya borsada işlem gören anonim şirketler, halka açık şirket olarak kabul edilir. Her halka açık şirket borsaya kote edilmemiştir ama her borsaya kote edilmiş şirket halka açık şirkettir. Anonim şirketler esas sözleşmelerinde açıkça belirtilmesi kaydıyla sermayelerini halka arz edebilir. Ancak halka arzın gerçekleşebilmesi için SPK izni gerekir. Konu bakımından biz burada halka kapalı şirketleri ele alacağız. Kapalı Şirket, Sermaye piyasası araçlarını halka arz etmemiş, payları borsada işlem görmeyen anonim şirketler ve tüm limited şirketler, kapalı şirket statüsündedir. Eğer bir anonim şirket paylarını geniş yatırımcı kitlesine açmak, borsa aracılığıyla sermaye artırımı yapmak ve daha şeffaf bir yapıya kavuşmak istiyorsa halka açık statüsüne geçebilir. Ancak bu statünün getirdiği ağır yükümlülükler nedeniyle, küçük ve orta ölçekli şirketler genellikle kapalı kalmayı tercih eder. Genel kurul toplantısına çağrı formaliteleri çok sayıda ortağı olan ve halka açık şirketlerde ideal anonim şirketten hareketle ve toplantıların sağlıklı bir düzen içerisinde gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla getirilmiş olup, kapalı tipteki az ortaklı şirketlerde veya aile şirketlerinde kanun koyucular çağrısız genel kurul toplantısına ilişkin düzenlemelere yer vermişlerdir.
Türk Ticaret Kanunu md. 416, tıpkı mülga 6762 s. Türk Ticaret Kanunu gibi , koşulların oluşması halinde, çağrısız genel kurul yapılabilmesine imkân sağlamaktadır. (Güney, 2024) 6762 s. TTK, herhangi bir ayrıma gitmeksizin, bütün anonim şirketlerin genel kurul toplantılarında bakanlık temsilcisinin bulunmasını şart koşmakta, bu şarta uyulmadan alınan genel kurul kararlarını geçersiz saymakta idi. 6102 s. TTK md. 416 ile çağrısız genel kurul yapılabileceği getirilmişken, 407 ile ise bakanlık temsilcilerine dair sınırlama getirilmiştir. Buna göre, bütün payların sahipleri veya temsilcileri, aralarından biri itirazda bulunmadığı takdirde, genel kurula katılmaya ve genel kurul toplantılarının yapılmasına ilişkin hükümler saklı kalmak şartıyla, çağrıya ilişkin usule uyulmaksızın, genel kurul olarak toplanabilir ve bu toplantı nisabı var olduğu sürece karar alabilirler. Her ne kadar mülga 6762 s. TTK’dan farklı olarak 407. md. ile bakanlık temsilcisinin genel kurul toplantısında bulunma zorunluluğuna sınırlama getirilmişse de bu zorunluluk belirli hususların görüşülmesi haline indirgenmiş ve bakanlık temsilcisinin hazır bulunmaması halinde alınan kararların geçersizliği hususu bu genel kurullar ile sınırlandırılmış ise de, çağrısız genel kurulun özü ile bağdaşmayan bakanlık temsilcisi bulundurma zorunluluğu kapalı tip şirketleri zor durumda bırakmaktadır. Bu sebeple sunumda çağrısız genel kurul toplantıları ve bu toplantının düzenlenme amacı ile bağdaşmayan bakanlık temsilcisi bulundurma zorunluluğuna ilişkin uygulamaya yönelik görüşleri aktaracağım.
Çağrısız Genel Kurul Hakkında Değerlendirme ve Öneri
a) Maddenin birinci fıkrası hükmü yeterli bir şekilde kaleme alınmamıştır;
Bir kere, paysahiplerinden veya temsilcilerinden herhangi birinin “itirazda bulunmaması” koşulu, sadece toplanılabilmesi için değil, karar alınabilmesi için de şarttır.Bu nedenle, birinci fıkra hükmü şöyle olmalıdır: “Bütün paysahipleri veya temsilcilerinin hazır bulunmaları, aralarından hiçbirinin yapılacak toplantıya veya alınacak kararlara itiraz etmemesi ve ayrıca genel kurula katılmaya ve toplantıya ilişkin hükümlere uyulması koşuluyla, çağrı merasimine uyulmaksızın da genel kurul olarak toplanılıp karar alınabilir.”
b) İkinci olarak, davetsiz genel kurulda a) Bütün paysahiplerinin hazır bulunmaları b) Hiçbir paysahibinin toplantıya veya karara itiraz etmemesi gerekmesine ve hayatın olağan akışına göre, paysahipleri bir araya gelince gündemi kesin olarak belirleyeceklerine göre, “gündeme oybirliği ile madde eklenebilir; aksine esas sözleşme hükmü geçersizdir” şeklindeki ikinci fıkra hükmü gereksizdir. (Moroğlu, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu Değerlendirme ve Öneriler, 2016)
ANONİM ŞİRKETLERDE ÇAĞRILI VE ÇAĞRISIZ GENEL KURUL TOPLANTILARI
Anonim şirketlerde genel kurul toplantıları, pay sahiplerinin şirket işlerine ilişkin temel kararları aldığı, hukuki ve iktisadi sonuçlar doğurabilen kurumsal mekanizmalardır. Bu toplantılar, çağrılı ve çağrısız olmak üzere iki şekilde yapılabilir. Her iki toplantı usulü de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda ayrı ayrı düzenlenmiştir. Çağrılı genel kurul toplantısı 6102 sayılı TTK m. 410 – 414, genel kurulun, yönetim kurulu tarafından önceden yapılacak bir çağrı ile toplanmasıdır ve bu yöntemle pay sahiplerinin eşit bilgi alma hakkını korur. Bu toplantıda çağrıya ilişkin şekil şartlarına sıkı sıkıya uyulması gerekir, bu sebepledir ki hukuka uygunluk denetimi açısından daha güvenilirdir. Halka açık şirketlerde zorunludur. Çağrı yetkisi temelde yönetim kuruluna aittir. Ancak belli şartlarda azlık pay sahipleri TTK m. 411 ya da mahkeme kararıyla da çağrı yapılabilir. Çağrıda, toplantının gündemi, yeri, zamanı belirtilmelidir. Toplantı ilanı, şirketin internet sitesinde ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde toplantı gününden en az iki hafta önce yayımlanmalıdır. Gündemde olmayan konular görüşülemez, görüşülecek gündem maddeleri önceden belirlenir. Çağrısız genel kurul toplantısı TTK m. 416 bütün pay sahiplerinin veya temsilcilerinin hazır bulunduğu ve hiçbirinin itiraz etmediği hallerde, çağrı yapılmaksızın gerçekleştirilen genel kurul toplantısıdır. Bütün pay sahiplerinin veya temsilcilerinin fiilen toplantıya katılması zorunlu olduğu için pratikte sınırlı uygulanabilir. Yönetim kurulunun çağrı yapmaktan kaçındığı hallerde, pay sahiplerinin karar alma iradesini hayata geçirmesi bakımından önemlidir. Hiçbir pay sahibi toplantının yapılmasına itiraz etmemelidir. Özellikle kapalı tip şirketlerde, yani az sayıda pay sahibinin bulunduğu yapılarda etkin karar alma imkânı sunar. Ancak sonradan toplantıya katılmayan bir pay sahibi, toplantının geçersizliğini ileri sürebilir. Toplantının tamamında hazır bulunma hali geçerliliğin şartıdır. Zaman ve maliyet açısından avantajlıdır. Gündem maddeleri toplantıda belirlenebilir. Çağrısız toplantıda temsilci görevlendirilirken talep için; Ticaret İl Müdürlüğü’ne dilekçe verilir, hazır bulunuş listesi, gündem, esas sözleşme örneği, çağrı/çağrısızlık belgesi eklenir, şirketin merkezinin bulunduğu Ticaret İl Müdürlüğü, görevli temsilciyi belirler ve yazılı görevlendirme yapar. Toplantının tarihinden en az 3 iş günü öncesinde başvuru yapılmalıdır. Görev verilirken genellikle temsil görevi Ticaret İl Müdürlüğü personeli verilir. Büyük şehirlerde bazı özel durumlarda Ticaret Bakanlığı merkez teşkilatına verilir. Ticaret Bakanlığı'nın yetkilendirdiği kişilerde yetkili kamu memurlarıdır. Emekli bakanlık temsilcileri de zaman zaman geçici olarak görevlendirilir.
Çağrılı genel kurul toplantısı, kurumsal yapının şeffaflığını ve pay sahipleri arasında eşitliği temin etmesi bakımından önemlidir. Ancak, özellikle az sayıda pay sahibinin bulunduğu kapalı tip anonim şirketlerde, çağrısız genel kurulun hızlı ve etkin karar alma imkânı sunması, uygulamada tercih edilmesine neden olmaktadır. TTK m. 416'nın şartları sağlandığı sürece bu yöntem, karar alma mekanizmasının tıkandığı durumlarda önemli bir çıkış yolu oluşturmaktadır. Bu duruma uygun bir yargıtay kararında “Y. 11.HD. 24.02.20202, E.2019/3647 K. 2020/1904 “Dava konusu, 27.12.2016 tarihli genel kurul toplantısına ilişkin çağrının, davalı şirketin %59 hissesinin sahibi olan ortakları temsilen Av. ... tarafından yapıldığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı yanca, genel kurulun müdürler tarafından toplantıya çağrılması gerektiğinden bahisle, çağrının usulsüz olduğu iddia edilmiş ve bu husus bir iptal sebebi olarak ileri sürülmüşse de, toplantıya şirketin tüm ortaklarının katıldığı ve ortaklarca toplantının şekline ilişkin bir itirazda bulunulmadığı ve toplantının sonuna kadar da ayrılmadıkları anlaşılmaktadır. Bu durumda, 6102 sayılı TTK’nın 617/3. maddesinin yollamasıyla limited şirketler hakkında da uygulama kabiliyeti bulunan aynı Yasa’nın, “Çağrısız Genel Kurul” başlıklı 416. maddesindeki tüm şartlar oluşmuş olup, çağrının usulsüz olduğundan söz edilemeyeceğinden aksi yöndeki mahkeme gerekçesi isabetli görülmemiştir.”
Çağrısız Genel Kurulun Şartları;
-Bütün Pay Sahiplerinin veya Temsilcilerinin Hazır Bulunması; ve toplantiya katilanlardan hiçbiri toplantı yapılmasına itiraz etmemiş olması gerekir. Pay sahiplerinden birinin dahi toplantıda hazır bulunmaması veya itiraz etmesi halinde çağrısız genel kuruldan bahsedilemez, buna rağmen alınan kararlar ise yok hükmündedir ve toplantıya elektronik ortamda katılması mümkündür. Toplantının geçerli olabilmesi için oydan yoksun olup olmadığına bakılmaksızın bütün pay sahipleri veya temsilcilerinin toplantıya katılmaları şarttır. Çağrısız genel kurulda önemli olan oy hakkı değil, toplantıya katılma hakkıdır, istisnası şirketin kendi paylarını iktisap (TTK md. 379, 389) halidir. Yürürlükteki hukukumuzda iki grup kişinin anonim ortaklık genel kurul toplantılarına katılma zorunluluk ve/ya yükümlülüklerinin bulunduğu söylenebilir ki, bunlardan birincisi “murakıplar”, yani denetçiler, İkincisi de Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Komiseri’dir.
-Yönetim Kurulu Üyelerinin Toplantıya Katılması; TTK’daki düzenlemede pay sahiplerinin genel kurula katılma hakları olup yükümlülükleri yokken, murahhas yani kendilerine yönetim yetkisi devredilen üyeler ile en az bir yönetim kurulu üyesi bakımından genel kurula katılma hem hak hem de yükümlülük olarak getirilmiştir .
-Toplantıya Çağrı Usulüne İlişkin Formalitelere Uyulmaması; toplantıya çağrı için yapılacak ilanlara, nama yazılı pay sahiplerine iadeli taahhütlü mektup gönderilmesine, gündemin ilanına, incelenecek belgelerin şirket merkezinde hazır bulundurulmasına ve internet sitesinde ilana ihtiyaç yoktur ancak genel kurul şeklinde yapılacak ise denetçi raporunun toplantıda bulunması gerekmektedir. Çağrısız genel kurulda gündem kendisi bütün pay sahipleri veya temsilcileri hazır bulunduğundan dilendiği gibi belirlenip değiştirilebilir. Bu nedenle TTK md. 416/2’de yer alan gündeme oybirliği ile madde eklenebileceğine ve aksine sözleşme hükmünün geçersiz olacağına dair düzenleme gereksizdir. Gündemin olmaması ve pay sahibinin gündemi bilmediği için hazırlanamaması ihtimaline karşı ise kendisine itiraz hakkı tanınmıştır. Pay sahibinin temsil edildiği toplantılarda gündemin belirlenmesinde temsilcinin vekâleti sadece belirli konuların görüşülmesini kapsayan özel bir vekâlet ise, bunların dışındaki konular görüşülüp karara bağlanamaz. Vekâlet toplantıya katılma bakımından genel bir yetkiyi içeriyorsa, bu durumda gündeme dilendiği gibi konu alınabilir.
-Hiçbir Pay Sahibi veya Temsilcisinin İtiraz Etmemiş Olması; Pay sahiplerinin toplantıya başlamadan önce itiraz hakkını kullanmamış olmaları zımnen toplantının yapılmasını kabul ettiklerini gösterir yani pay sahibinin itirazı toplantının kendisine veya toplantıda alınan bir karara yönelik olabilir.
-Bakanlık Temsilcisi Bulundurulması; Çağrısız olarak gerçekleşen genel kurul toplantılarında Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik md. 32 uyarınca sermayenin arttırılmasıyla azaltılması, kayıtlı sermaye sistemine geçilmesiyle kayıtlı sermaye sisteminden çıkılması, kayıtlı sermaye tavanının arttırılması veya faaliyet konusunun değiştirilmesine ilişkin esas sözleşme değişikliği ile birleşme, bölünme veya tür değişikliği konularının geçerli bir biçimde görüşülerek karara bağlanabilmesi o toplantılarda bakanlık temsilcisi bulundurulması zorunludur. Bunun dışındaki konularda bakanlık temsilcisinin toplantıda bulunması, çağrılı veya çağrısız ayrımı yapılmaksızın toplantının geçerlik şartı olmaktan çıkartılmıştır. Bu duruma uygun bir yargıtay kararında 11. HD. T. 10.12.2019, 2019/1269 E.2019/8039. “K.Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin % 5,02 hissedarı olduğunu, 22/05/2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 3 yıl süre ile yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığını, müvekkili hakkında İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/872 E. sayılı dosyasından yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dair alacak davası açıldığını, bu davada davacı şirket vekiline şirketin davanın açılması ve yürütülmesi konusunda izin yada icazet verdiğine dair genel kurul kararı sunması için mahkemece süre verildiğini, davalı şirketin 14/10/2016 tarihli olağan üstü toplantısını çağrısız olarak yaptığını, çağrısız genel kurul toplantısına müvekkilinin çağrı yapılmadığı için katılamadığını, tüm pay sahipleri hazır olmadığından dava konusu genel kurulun yok hükmünde olduğunu, müvekkilinin genel kurula katılma, bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarının ortadan kaldırıldığını, alınan kararların batıl olduğunu ileri sürerek 14/10/2016 tarihli olağanüstü genel kurul yok hükmünde olduğu ve yapılmamış sayılmasına, toplantıda alınan tüm kararlarının batıl olduğunun tespiti ile iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, davacının kendisi ile şirket arasında olan şahsi işlerde müzakerede oy hakkının kullanamayacağını, bu sebeple toplantıya çağrılıp çağrılmamasının bir önemi olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı şirketin 14/10/2016 tarihinde olağanüstü genel kurul toplantısının yapıldığı, toplantının çağrısız toplantı niteliğinde bulunduğu, çağrısız toplantı için bütün pay sahiplerinin aralarından biri itirazda bulunmadan toplanmasının gerektiği, dava konusu edilen ve çağrısız yapılan ortaklar genel kurulunun ise yasal düzenlemenin aksine davacı ortağa haber verilmeksizin ve onun katılımı olmaksızın davacı dışındaki diğer ortakların katılımı ile yapıldığı gerekçesi ile davanın kabulüne, davalı şirketin 14/10/2016 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespitine karar verilmiştir.”
ANONİM ŞİRKETLERDE GENEL KURUL TOPLANTI
TUTANAĞI (Bahtiyar, 2019)
Genel kurul kararlarının hükümsüzlüğü ve yönetim kurulu üyeleri ile denetçilerin sorumluluğu, bilgi alma, inceleme ve özel denetim talep etme hakkına ilişkin olanlar başta gelmek üzere, uygulamada sıkça açılan bütün şirketler hukuku davalarında, taraf delilleri arasında, ya doğrudan ya da dolaylı olarak genel kurul tutanaklarına dayanmaktadır. 6762 Sayılı eTTK döneminde m. 297 ve 378’den hareketle “umumi heyet zabtı” denilen belge için uygulamada, aynı anlama gelen, “genel kurul zabtı”, “genel kurul zabıtname¬si”, “müzakere zaptı”, “toplantı zabıtname¬si”, “zabıt”, “genel kurul tutanağı”, “görüşme tutanağı” ve “görüşme ve karar zaptı” gibi değişik kavramlar da kullanılmakta idi.
6102 sayılı TTK m. 422’nin kenar başlığı ve içeriğinde “Tutanak” kavramı tercih edilmiş olup, “Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile Bu Toplantılarda Bulunacak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında Yönetmelik”te (BTY) de (m. 26 ve Ek-4) “Tutanak” veya “Genel Kurul Tutanağı” kavramlarına yer verilmiştir. Bu unsurların birisinde eksiklik varsa toplantı yapılmamış veya o konuda karar alınmamış; yani toplantı veya karar baştan itibaren yok sayılır. Azınlıktaki görüşün, saptadığımız kadarıyla Türk hukukundaki ilk ve en önemli temsilcisi olan Moroğlu ise yalnızca pay sahiplerinin çıkarlarını kolladığı için yeter¬sayılara ilişkin hükümlere aykırılığın iptal davasına yol açacağı görüşündedir. Halka açık ortaklıklarda, pay sahipleri lehine tanınmış bulunan ayrılma hakkının kullanılması için de TTK m. 446/1/a bendi hükmüne benzer şekilde, genel kurulda alınan karara muhalif kalma ve muhalefet şerhini tutanağa işletme koşulu öngörülmüştür. Halka açık anonim ortaklıklarda ayrılma hakkının kullanılabilmesi için genel kural, pay sahibinin ilgili genel kurul toplantısına katılarak, önemli nitelikteki işleme karşı olumsuz oy kullanması ve bu muhalefetini tutanağa şerh ettirmesidir. Bu kural, esasen pay sahibinin oy hakkına sahip olmasını da gerektirmektedir. Ancak, uygulamada bazı durumlarda pay sahibinin elindeki paylar oy hakkı taşımayabilir, bazı gündem maddelerine ilişkin olarak oy kullanma yetisi sınırlandırılmış olabilir ya da oy hakkı çeşitli nedenlerle askıya alınmış olabilir. Bu tür istisnai durumlar, ayrılma hakkının kullanımı açısından ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Bazı hallerde, oy hakkına sahip olunmamasına rağmen ayrılma hakkının yine de kullanılabileceği kabul edilmekte; bu sapmanın hukuki ve sistematik gerekçeleri ele alınmaktadır.
SerPK m. 29/6’da, önemli nitelikteki işlemler için TTK m. 436/1’e göre taraf olan ortakların bu işlemlerin onaylanacağı genel kurul toplantılarında oy kullanamayacakları hüküm altına alınmıştır. Ancak önemle belirtilmelidir ki, oydan yoksunluk hali pay sahibinin genel kurula katılma, bilgi alma, iptal davası açma gibi diğer yönetimsel haklarını ortadan kaldırmamaktadır. Benzer şekilde, Ayrılma Tebliği m. 7/2’de, önemli nitelikteki işlemlere, TTK m. 436/1’e göre taraf olan nihai kontrol eden ortak statüsündeki gerçek kişiler veya bunların yönetim kontrolüne sahip olduğu ortaklıkların, bu işlemlerin gerçek kişilerin kendileri için doğrudan kişisel nitelikte sonuç doğurması halinde, 3. fıkrada belirtilen işlemler hariç olmak üzere, söz konusu önemli nitelikteki işlemlerin onaylanacağı genel kurul toplantılarında oy kullanamayacakları düzenlenmiştir. (Vuraloğlu, 2018)
Genel kurul toplantılarında görev alacak Bakanlık temsilcilerinin, görevlerini kanuna ve ilgili mevzuata uygun yapıp yapmadıkları konusunda açılacak sorumluluk davaları ile disiplin hükümlerinin işletilmesinde de yine bakılacak en önemli delil, tutanak olacaktır. Aile tipi, az ortaklı ve pay sahipleri arasında ihtilafların bulunmadığı şirketlerde, tutanak, toplantı sona erdikten bir süre sonra düzenlenebilmekte ise de, pay sahipleri arasında çekişmelerin bulunduğu şirketlerde, tutanağın eş zamanlı veya hemen toplantı bitiminde tutulması ya da toplantının bitimi ile tutanağın düzenlenmesi arasındaki sürenin, mümkün olduğu ölçüde kısa tutulması gerekir. Aksi bir durum, tutanağın düzenlenmesi sırasındaki aleyhine etki ve kontrol olanağını azaltacağı için sakınca verir ve ayrıca, imzası gerekenlerin ayrılmak durumunda kalması nedeniyle imzaların tamamlanması için yapay çözümlere de yol açabilir. TTK m. 407/3 ise m. 333 kapsamında izne tâbi olan şirketlerin genel kurul toplantılarında Bakanlık Temsilcisinin yer alacağını, diğer şirketlerde ise hangi durumlarda temsilci bulundurulması gerektiğinin Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelik ile düzenleneceğini hükme bağlamıştır. Çıkarılan Yönetmeliğin 32. maddesinde yapılan düzenleme ile temsilci bulundurulması gereken genel kurul toplantıları sayılmıştır. Kanunda, tutanağın ne zamana kadar düzenleneceğine ilişkin belirli bir süre belirtilmemiştir. Pulaşlı, Kanunda geçen “derhal” ifadesi karşısında tutanağın en geç bir hafta içerisinde imzalanıp, tescil ve ilan edilmesi gerektiğini kabul etmektedir. Bilgili/Demirkapı ise somut bir süre ön görülmesi gerekiyorsa ticaret siciline tescil ve ilan için izin verilen on beş günlük sürenin toplantı tutanağının hazırlanması için de geçerli kabul edilebileceğini belirtmişlerdir. Bir haftalık süre önerisine, pozitif bir hukuki düzenlemeye dayanmadığı gerekçesiyle katılmıyoruz. On beş gün ise sadece ve yalnızca tescil ve ilana tâbi hususlarda bu gerekliliğin ifası için ve üstelik sadece aynı sicil çevresinde olan ilgililer yönünden öngörülmüş olan azami bir süredir. Oysa TTK m. 422/2’den de açıkça anlaşıldığı üzere, her kararın tescil ve ilanı gerekmeyeceği gibi, tutanağın noterce onaylanmış bir suretinin sicil müdürlüğüne verilmesi için konulmuş “derhal” ifadesinin bu kadar uzatmaya olanak da vermediğini düşünmekteyiz. Bunlarla, “derhal” sözcüğü, her somut olayın özelliğine göre en kısa zamanda biçiminde anlaşılmalıdır. Böyle olunca, teorik bir olasılık bile olsa, şayet gecikme herhangi bir zarara yol açmış ise tutanağın geç düzenlenmesinden dolayı ilgili kişilerin sorumluluğu gündeme getirilebilecektir.
TTK m. 422’de, tutanağın toplantı başkanlığı ve Bakanlık temsilcisi tarafından imzalanması gerektiği, aksi halde toplantıda alınan kararların geçersiz olacağı öngörülmüş; ne var ki, tutanakta bulunması gereken, imza dışındaki unsurların eksik olmasının hukuki sonucu belirtilmemiştir. Öğretide, bu madde de öngörülen içeriğe sahip olmayan veya toplantı başkanlığı ve Bakanlık temsilcisi tarafından imzalanmamış bulunan tutanakların yokluk ile sakatlanacağı genellikle ifade edilmektedir ve bu maddenin sözüne uygun olarak tutanağın en azından bu fıkrada sayılan bilgileri içermesi gerekmekte olup, bu hüküm, emredici nitelikte bir şekil kuralıdır. Tek ortaklı anonim şirketlerde toplantıda hazır bulunan pay sahibinin ya da yetkili temsilcisinin de toplantı tutanağını imzalaması zorunludur. Tek ortaklı olmayan şirketlerin genel kurul toplantılarında ise pay sahiplerinin genel kurul toplantı tutanağını imzalamaları gerekmez; imza atmaya da zorlanamazlar.
Tutanağa eklenecek belgeler bakımından; Toplantıdan sonra toplantı başkanı, tutanağın bir nüshasını ve hazır bulunanlar listesi dâhil toplantı ile ilgili diğer tüm belgeleri, derhal şirkete teslim eder. Yönetim kurulu da, tutanağın noterce onaylanmış bir sureti ile Bakanlık temsilcisi bulunan toplantılarda temsilci görevlendirme yazısının bir nüshasını ve sicil müdürlüğünce istenecek diğer belgeleri, derhal sicil müdürlüğüne verir. Tebliğ uyarınca, karara muhalif kalarak şerh vermek isteyenlerin şerhleri tutanağa yazılacak veya yazılı olarak verilen muhalefet şerhleri tutanağa ekleneceği için tutanak ekindeki bu şerhlerin de tutanakla birlikte sicile teslimi gerekir. Türk doktrininde, anılan yazarların tutanağa kurucu bir etki tanıdıkları ve tutanağa bağlanmamış veya imzalanmamış kararları yok saydıkları tespit edilmektedir.
ANONİM ORTAKLIKTA GENEL KURUL KARARLARININ HÜKÜMSÜZLÜĞÜ (Moroğlu, Yokluk, 2020)
Anonim ortaklıkların hukuki yapısı gereği, genel kurul kararlarının oluşumu, hem Türk Ticaret Kanunu (TTK) hem de şirket ana sözleşmesi hükümleri doğrultusunda belirlenmiştir. Bu çerçevede genel kurul kararlarının hukuken varlık kazanabilmesi için iki temel unsurun, yani "genel kurulun toplanması" ve "karar alınması" şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Genel kurulun hukuken geçerli bir şekilde toplanabilmesi için, öncelikle çağrı sürecinin kanun ve ana sözleşme hükümlerine uygun biçimde yerine getirilmesi zorunludur. TTK m. 414'e göre, genel kurul toplantılarının ilanı, hem Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde hem de şirketin internet sitesinde yapılmalı; ek olarak pay defterinde kayıtlı pay sahiplerine iadeli taahhütlü mektup gönderilmelidir. Bu gereklilik, tüm pay sahiplerinin toplantıdan haberdar edilmesini ve pay sahipliği haklarını etkin bir biçimde kullanabilmelerini temin etmek amacını taşır. Bu şartlara uyulmaması halinde, çağrı süreci sakatlanır ve bu sakat çağrı üzerine toplanan genel kurulun aldığı kararlar yoklukla malul sayılır.Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin de geçmiş kararlarında, çağrının usule aykırı olması durumunda alınan kararların iptal edilebilir değil, yok hükmünde olduğu yönünde içtihat değişikliği dikkat çekicidir. Söz konusu karar, çağrı yetkisi olmayan kişilerce yapılan genel kurul çağrısının ve bu çağrı üzerine alınan kararların kesin olarak yoklukla malul olduğunu açıkça ifade etmektedir. Ayrıca, TTK m. 416 hükmü uyarınca, istisnai olarak çağrısız genel kurul toplanabilmesi de mümkündür. Bu durumda, tüm pay sahiplerinin veya temsilcilerinin eksiksiz olarak toplantıya katılması ve hiç kimsenin toplantıya ya da alınacak kararlara itiraz etmemesi gerekir. Bu iki koşulun birlikte sağlanmaması halinde, genel kurul toplantısından ve alınan kararlardan bahsedilmesi mümkün değildir.
GENEL KURUL TUTANAKLARININ HUKUKI GEÇERLILIĞI:
Temsilci Katilimi, Tutanak Düzenlenmemesi Ve İmzalanmamasi Sorunu
Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 422 uyarınca anonim ortaklık genel kurullarında düzenlenen toplantı tutanaklarının, toplantı başkanlığı ve varsa Bakanlık temsilcisi tarafından imzalanması zorunludur. Bu düzenleme, toplantıda alınan kararların geçerliliği açısından doğrudan etkili olup, hükmün lafzında yer alan “geçersizdir” ifadesi esas alınarak, uygulamada ve doktrinde bu hükmün ciddi yaptırımlara yol açabileceği yönünde genel bir kabul oluşmuştur. Özellikle temsilcinin bulunmadığı veya tutanağı imzalamadığı durumlarda, kararların yoklukla mı, yoksa butlanla mı sakat olacağı meselesi, hem teoride hem yargı kararlarında uzun süredir tartışma konusudur.
1. Tutanak Zorunluluğunun Niteliği ve Temsilcinin Katılımı
Geçmişte yürürlükte bulunan eTTK döneminde Yargıtay, Bakanlık temsilcisinin imzasını taşımayan tutanaklara ilişkin kararları yok hükmünde saymaktaydı. Bu yaklaşımın temelinde, eski düzenlemede tüm anonim şirket genel kurullarında temsilci bulundurulmasının zorunlu olması yatmaktaydı. Ancak 6102 sayılı yeni TTK ile birlikte her genel kurulda temsilci bulundurma zorunluluğu kaldırılmış, dolayısıyla temsilcinin toplantıda bulunup bulunmaması daha dikkatli değerlendirilmesi gereken bir konu haline gelmiştir. Tutanak, genel kurul iradesinin yazılı delili ve alınan kararların varlık kazandığının resmî belgesidir. Ancak, özellikle Bakanlık temsilcisinin toplantıya katıldığı halde tutanağı imzalamadığı ya da toplantıyı terk ettiği durumlarda, bu durumun doğrudan yokluk yaptırımına mı yoksa butlan yaptırımına mı neden olacağı tartışmalıdır. Burada, temsilcinin toplantıdan ayrılma nedeni de değerlendirilmelidir; örneğin ani bir sağlık problemi veya olağanüstü bir durum nedeniyle toplantıyı terk etmesi ile keyfi bir gerekçeyle ayrılması arasında hukuki sonuç farklılığı olabilir.
2. Yokluk ve Butlan Ayrımı Üzerinden Değerlendirme
TTK m. 422’de geçen “geçersizdir” ifadesi, her ne kadar bazı yorumcular tarafından yoklukla eş anlamlı kabul edilse de, Borçlar Kanunu m. 27 uyarınca bir hukuki işlemin ancak kurucu unsurlarının eksikliği durumunda yoklukla malul olacağı, aksi takdirde butlan yaptırımına tabi tutulacağı kabul edilmektedir. Bu çerçevede, tutanağın hiç düzenlenmemesi veya temsilcinin imzasını taşımaması gibi durumlar, şekil şartı ihlali olarak değerlendirilmeli ve TBK m. 27 kapsamında butlan sonucunu doğurmalıdır. Evlenme gibi hukuki işlemlerle yapılan benzetmede, resmi memurun katılımının kurucu unsur olması gerektiği ifade edilmiştir. Ancak, TTK bağlamında temsilcinin varlığı ve tutanağın düzenlenmesi birer şekil unsuru olup, doğrudan işlemin varlığını değil, geçerliliğini etkileyen tamamlayıcı koşullardır. Tescil örneğinde olduğu gibi, genel kurul kararları tescil edilmemişse dahi iç ilişkide sonuç doğurabilir; ancak bazı kararlar için tescil gecikirse sonuçları sınırlı olabilir (örneğin sermaye artırımı kararlarında 3 aylık süre geçerse karar geçersiz hale gelir, TTK m. 456/3).
3. Kötüye Kullanıma Açık Alanlar ve Uygulamada Riskler
Kararların sadece tutanağa geçirilmemesi nedeniyle yok sayılması, uygulamada şirket yetkililerinin kötüye kullanımına açık bir alan yaratabilir. Özellikle çekişmeli şirketlerde, istenmeyen kararların tutanağa yazılmaması ya da hiç tutanak düzenlenmemesi gibi uygulamalarla kararların geçersiz sayılmasına yol açılabilir. Bu durum, pay sahiplerinin haklarının ihlali anlamına geldiği gibi, kararların keyfi biçimde yok sayılması ihtimalini de doğurur.
4. Sonuç ve Değerlendirme Bakımından
a) Bakanlık temsilcisinin katılımı gereken bir genel kurulda temsilcinin toplantıya hiç katılmaması, toplantıda alınan kararların geçerliliğini doğrudan etkileyen ve yokluk yaptırımını gerektiren bir eksikliktir. Bu durum, temsilcinin toplantıya fiilen katılması gereken hallerde bir tür kurucu unsur olarak nitelendirilmelidir.
b) Temsilcinin toplantıya katıldığı halde tutanağı imzalamaması ya da toplantıyı terk etmesi durumlarında ise kararların yoklukla değil, butlanla sakat olduğu kabul edilmelidir. Bu tür şekil ihlallerinde, kararların içeriği, toplantının düzenlenişi ve temsilcinin ayrılma gerekçeleri dikkate alınarak değerlendirme yapılmalıdır.
c) Tutanak hiç düzenlenmemişse veya toplantı başkanlığı tarafından imzalanmamışsa, bu da yine TBK m. 12 çerçevesinde bir şekil eksikliği teşkil eder ve butlan yaptırımına neden olur. Bu tür aykırılıklar, doğrudan yokluk sonucunu doğurmaz; ancak kararların geçerliliğini ciddi biçimde etkiler.
d) Nihayet, TTK m. 422’nin yorumu yapılırken lafzına sıkı sıkıya bağlı kalınmamalı; şirketler hukukunun genel ilkeleri, şekil şartlarının işlevi ve pay sahiplerinin korunması amacı da göz önünde bulundurularak, ölçülü ve işlevsel bir yorumtercih edilmelidir.
PAY SAHİBİ VEYA TEMSİLCİNİN İTİRAZ HAKKINA DAİR
Çağrısız genel kurul için pay sahiplerinin açık rızasına ihtiyaç yoktur. Pay sahiplerinin toplantıya itiraz hakkını kullanmamış olmaları zımnen toplantının yapılmasını kabul ettiklerini gösterir. Pay sahibi toplantının başlamasından önce itiraz etmiş ancak sonrasında toplantıya katılmış ise itirazını yenilemelidir aksi durumda pay sahibinin toplantının devamında hazır bulunması itirazından vazgeçtiği şeklinde kabul edilir. Bu bağlamda pay sahibinin itirazı toplantının kendisine veya toplantıda alınan bir karara yönelik olabilir. Bu iki itirazın sonuçları ise farklıdır. Toplantıya yönelik bir itiraz genel kurulun ve alınan kararların tamamının geçersizliği sonucu doğurur. Buna karşın alınan bir veya birkaç karara itirazın mümkün olup olmadığı ve sonuçları tartışmalıdır. Alman hukukunda her bir karar bakımından itirazın mümkün olduğu, bunun dışındaki kararların geçerliğinin bu itirazdan etkilenmeyeceği yönünde Rieckers görüş bildirmiştir. İsviçre doktrininde çoğunluk itirazın karar bazında yani her bir karar için ayrı ayrı yapılabileceğini, itiraz edilen karardan sonra başka karar alınabileceğini ileri sürerken, Böckli, pay sahibinin çağrısız genel kurulun kendisine itiraz edebileceği ancak tek tek kararlara itiraz edemeyeceği, pay sahibinin toplantıyı terk etmesi gerektiği görüşündedir.
Türk doktrininde ağırlıklı olarak pay sahibinin itirazına kadar olan kararların geçerliğini koruyacağı, itirazdan sonra ise yeni karar alınamayacağı yönünde görüş bildirilmiştir. Kanaatimizce pay sahibinin toplantıyı terk etmeden karar bazında itirazı ile sadece o kararın veya kararların alınmasına engel olması mümkündür. Böylece pay sahibi başka kararların alınmasına engel olmaksızın istemediği bir konuda alınacak karara oylamadan önce olmak koşuluyla itiraz edip karar alınmasını engelleyebilir. Toplantıya itiraz özü itibarıyla her bir pay sahibine veya temsilcisine tanınmış veto hakkı niteliğindedir. Şartlı itiraz mümkün değildir. Toplantının terk edilmesi halinde bunun etkisi ileriye doğru olur ve kural olarak, öncesinde alınan kararlar geçerliğini korur. Bunun tek istisnası söz konusu kararların daha sonraki kararların alınmayacağının veya anlamsız olacağının açıkça anlaşılıyor olması halidir. İtiraz da toplantının terk edilmesinde olduğu gibi ileriye doğru etkisini gösterir. Dolayısıyla itiraz yapılana kadar alınan kararlar geçerliğini korur. Karara bağlanmış hususlara itiraz edilemez. Toplantının terkinden farklı olarak itirazdan sonra karar alınması mümkün olup bir veya birkaç karara itiraz edilmiş olması toplantıyı geçersiz kılmaz. Bu duruma uygun bir yargıtay kararında 11. HD. T. 21.01.20202018/3543 E., 2020/616 K.
“Dava, olağanüstü genel kurul toplantısında alınan kararların iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, tüm ortaklar genel kurula katıldığından çağrının usulsüzlüğüne ilişkin iddianın irdelenmesine gerek bulunmadığı kabul edilmişse de, TTK’nın 416/1. maddesinde, bütün payların sahipleri veya temsilcileri, aralarından hiç biri itirazda bulunmadığı takdirde, genel kurula katılmaya ve genel kurul toplantılarının yapılmasına ilişkin hükümler saklı kalmak şartıyla, çağrıya ilişkin usule uyulmaksızın, genel kurul olarak toplanılabileceği ve bu toplantı nisabı varolduğu sürece karar alınabileceği, aynı maddenin 2. fıkrasında ise çağrısız toplanan genel kurulda, gündeme oybirliği ile madde eklenebileceği, aksine esas sözleşme hükmünün geçersiz olduğu düzenlenmiştir.
Dava konusu 30.09.2016 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısının toplantı tutanağında, çağrının kanun ve esas sözleşmede öngörüldüğü gibi yapıldığı belirtilmiş ise de, davacı, toplantının şirkete zarar vermek kastıyla gerçekleştirildiğini ve usule aykırılık taşıdığını belirterek geçersiz bir toplantı olduğunu ileri sürmüş, toplantının yapılmamasını istemiştir. Davacı tarafından toplantının yapılmasına itiraz edildiğine ve genel kurulca gündem maddeleri oybirliğiyle belirlenmediğine göre TTK’nın 416. maddesine uygun bir toplantının varlığından söz edilemeyeceğinden öncelikle yetkili organ tarafından alınan kararla toplantıya çağrının ve genel kurul toplantısının usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığının belirlenmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeye dayalı yazılı şekilde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi yerinde olmamış, kararın davacı yararına bozulmasını gerektirmiştir.” 11. HD tarafından verilen bir kararda ise toplantının terk edilmesi halinde kararların tamamının yokluk ile malül olduğu hükme bağlanmıştır. Bu duruma uygun bir yargıtay kararında da 11. HD. T. 16.09.2019 E.2018/3976K.2019/5402. “Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nce, genel kurul usule aykırı seçilen yönetim kurulu başkanı tarafından yapılan çağrı ile toplanmışsa da tüm ortakların toplantının başında hazır bulunmaları sebebiyle bu hususun kararların yok hükmünde kabul edilmesini gerektirmediği, bu gerekçe ile davanın kabul edilmesinin hatalı olduğu, TTK’nın 416/1 maddesi gereğince çağrısız genel kurulda toplantı sonuna kadar toplantı nisabının var olması gerekmekte iken davaya konu toplantıda davacı vekillerinin toplantı sona ermeden toplantıyı terk ettikleri dikkate alındığında genel kurul kararlarının yoklukla malul olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak genel kurul kararlarının anılan gerekçe ile yok hükmünde olduğunun tespitine karar verilmiştir.”
ÇAĞRISIZ GENEL KURULDA BAKANLIK TEMSİLCİSİ BULUNDURMA ZORUNLULUĞU
Bazı Çağrısız Genel Kurullarda Bakanlık Temsilcisi Davet Edilmesinin Yasal Dayanağı
6102 s. TTK aslında çağrısız genel kurullarda bakanlık temsilcisi bulundurulmasına yönelik açık bir hüküm içermemektedir. TTK’nın 297. maddesi için 378. maddesinin ikinci fıkrasında ise “Kararların muteber olması için zabıtların 297. maddede gösterilen esaslar dairesinde tutulması şarttır denilmiştir. Toplantıda hazır bulunan pay sahipleri veya temsilcilerinin ad ve soyadlarını gösteren 376. maddedeki cetvel ile toplantıya davetin usulü dairesinde cereyan ettiğini ispat eden vesikalar zapta bağlanır. Adı geçen vesikaların münderecatı zabıtta açıklandığı takdirde bunların ayrıca bağlanmasına lüzum yoktur. İdare meclisi bu zaptın noterce tasdikli bir suretini derhal ticaret sicili dairesine vermekle beraber bu zabıt münderecatından tescil ve ilana tabi hususları tescil ve ilan ettirmekle mükelleftir. Hükmü yer almakta idi. Esasen 6102 s. TTK’nın amacıyla örtüşmeyen dış denetim sisteminden tam olarak vaz geçemeyen kanun koyucu, alanını biraz daraltarak uygulamayı devam etmiştir. Doktrinde bazı yazarların TTK md. 416 f. 1’de yer alan “genel kurula katılmaya ve genel kurul toplantılarının yapılmasına ilişkin hükümler saklı kalmak şartıyla” ibaresinden hareketle ve TTK md. 407 maddesinin 3. fıkrasında yer alan çağrılı genel kurullarda bakanlık temsilcisi bulundurulması gereken hallerle sınırlı olmak üzere çağrısız genel kurullarda da bakanlık temsilcisi bulundurulması gerektiği yönündeki yorumlarına katılmıyoruz. Aynı maddenin gerekçesinde ise; Tasarı komiserlere ilişkin değişik bir düzenleme getirmiştir. Düzenlemenin esası şöyle açıklandığında komiserin genel kurullara katılması yönünden şirketler ikiye ayrılmıştır. Bakanlık komiseri bir kısım anonim şirketlerde 6762 sayılı Kanunda olduğu gibi bulunacaktır ve bu şirketler Bakanlığın tebliğiyle belirlenecektir. Diğer şirketlerde de komiser bulunacaktır ancak bu komiserlerin kimler olacağı ve nitelikleri Adalet Bakanlığıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığının birlikte çıkaracakları bir tebliğde gösterilecektir. Bu fıkrada tüm şirketleri kapsar biçimde genel kurulda bakanlık temsilcisi bulundurulacağına dair ibare çıkarılarak yerine TTK md. 333’te anılan şirketler denilmek suretiyle zaten amacın bakanlık temsilcisi bulundurmaya yönelik hükümde sınırlamaya gitmek olduğu açıkça ortaya konmuştur.
GK Toplantılarında Bakanlık Temsilcisi Bulundurulmasının Yol Açtığı Bazı Sorunlar
■ Bakanlık temsilcisinin gözetmek, nezaret etmek ve tespit ettiği hukuka aykırılıkları ve usulsüzlükleri toplantı tutanağına geçirtmek dışında genel kurul toplantısına ve görüşülen konulara aktif olarak etki etmesi mümkün değildir. Gözetme ve nezaret etme bağlamında bakanlık temsilcisinin toplantıya katılan pay sahiplerinin kimlik ve imzalarını kontrol gibi bir yükümlülüğüde bulunmamaktadır.
■ Bakanlık Temsilci Yönetmeliği, Ticaret Kanunu’nun ruhuna ve amacına tamamen ters düzenlemeler ile anonim şirketlerin bakanlık temsilcisi vasıtasıyla kontrol altına alınmaya çalışıldığı izlenimi vermektedir. Anonim şirketlerin hareket alanlarını kısıtlayan bu Yönetmelik, İdarenin yönetmelik hükmü ile yetkisine bırakılmamış konularda maddi hukuka ilişkin düzenlemeler yapmak suretiyle normlar hiyerarşisi ve hukuk devleti ilkelerini açıkça çiğnemektedir.
■ Ortakların bakanlık temsilcisi davet etmek zorunda oldukları durumlarda örneğin sermaye artırımının da görüşüldüğü bir toplantıda bakanlık temsilcisi davet etmeyi gerektirmeyen başkaca konuları da müzakere edip karara bağlamaları mümkündür. Böyle bir toplantıya bakanlık temsilcisi davet edilmemişse, kararların tamamı mı geçersiz sayılacaktır, yoksa sadece sermaye artırımına ilişkin karar mı? Yönetmelik hükmü lafzıyla uygulanacak olursa bakanlık temsilcisinin tutanağı imzalamamış olması nedeniyle toplantı ve dolayısıyla alınan tüm kararlar yok hükmünde sayılacaktır. Oysa pay sahiplerinin aynı konuları bakanlık temsilcisi davet edilmesi gereken konuyu dışarda bırakarak yeniden karara bağlayabilecekleri dikkate alındığında toplantının tamamının değil ilgili konuda karar alınmamış olduğunun kabul edilmesi menfaatler dengesine daha uygun olacaktır.
Anonim şirketin karar organı olan genel kurulda pay sahiplerinin kanuna uygun biçimde aldıkları kararların geçerliğini şirket ile hiçbir ilgisi bulunmayan bir dış gözlemcinin imzasına bağlı kılmayı gerektirecek hukuki veya ekonomik bir argüman yoktur. Tam aksine bakanlık temsilcisinin atacağı imzanın geçerlik şartı olması, esasen genel kurulun karar mekanizmasında hiçbir etkisi bulunmayan, şirkete tamamen yabancı bir üçüncü kişinin genel kurula müdahalesi ve bu yolla esasın şekle feda edilmesi anlamına gelmekte ve beraberinde pay sahiplerinin iradesinin yok sayılmasına yol açmaktadır. Bu hususa dair bir yargıtay kararında 11. HD. T. 17.03.2021 E. 2020/2182 K.2021/2515. “…Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile Bu Toplantılarda Bulunacak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in 32. maddesinin 2. fıkrasına göre genel kurulunda bakanlık temsilcisinin bulunma zorunluluğu olmayan şirketlerde genel kurulu toplantıya çağıranların talep etmeleri ve bu taleplerin görevlendirme makamınca uygun görülmesi halinde belgelendirileceğinin ve somut uyuşmazlıkta da bu madde hükmü uyarınca görevlendirmenin yapıldığının anlaşılmasına ve anılan Yönetmeliğin aynı maddesinin 4. fıkrasına göre de 2. fıkra uyarınca bakanlık temsilcisi görevlendirilen toplantılarda dahi bakanlık temsilcisinin yokluğunda alınan kararların geçerli olmayacağının düzenlenmiş olmasına ve 6102 sayılı TTK’nın tutanak başlıklı 422. maddesinin 1. fıkrasına göre de genel kurul tutanağının bakanlık temsilcisince imzalanmamış olmasının müeyyidesinin geçersizlik olmasına göre Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.”
Bakanlık Temsilci Yönetmeliği, tam bu amaca aykırı şekilde on gün önceden temsilci talebinde bulunulmasını ve temsilci masraflarının şirket tarafından ödenmesini öngörerek hızlı karar alınabilmesinin önünü kesmekte, ağır formaliteler getirmekte ve şirketi bu maliyete katlanmak zorunda bırakmaktadır. İsviçre’de kurulu iki ortaklı bir anonim şirkette ortaklar çağrısız toplantı ile aynı gün sermaye artırımı kararı alabilecekken, Türkiye’de kurulmuş iki ortaklı bir anonim şirketin bu kararı alamaması hukuken izah edilebilir bir durum değildir.
Bakanlık Temsilcisi Bulundurmaya İlişkin Değerlendirme
Son derece hızlı hareket edilmesi ve karar alınması gereken ticari hayatta şirketleri bürokrasiye boğarak onların rekabet gücünü sınırlayan, hareket alanlarını daraltan ve masraflarını artıran her türlü mağduriyet yaratacak formalitelerden kaçınılması gerekirken, kanun yapma tekniğine ve normlar hiyerarşisine aykırı biçimde İdare eliyle yetki sınırlarını aşacak biçimde düzenlemelere gidilmesi doğru olmamıştır. Çağrısız toplantılarda karara bağlanacak husus ne olursa olsun bakanlık temsilcisinin bulunmasının ne kamu düzenine ne de şirkete herhangi bir olumlu katkısı söz konusudur. Bu tip toplantı, fiilen pay sahibi sayısının az olduğu; bu durum neticesinde, pay sahiplerinin birbirlerini tanıdıkları, pay sahipliği yapısı hakkında bilgi sahibi oldukları ve birbirleriyle iletişim imkânlarının kısıtlı olmadığı yapılarda gerçekleşmektedir. Pay sahibi veya temsilcisi, kanunun kendisine tanıdığı itiraz hakkı dolayısıyla çağrılı genel kuruldakinden çok daha fazla korunmaktadır. Öyle ki çağrısız bir genel kurul toplantısında pay sahibi veto niteliğindeki itiraz hakkını kullanmak suretiyle istemediği bir kararın alınmasına engel olabilme veya toplantıyı terk etmek suretiyle genel kurulu sona erdirebilme hakkına sahiptir. Görev ve yetkileri sınırlı bir bakanlık temsilcisinin, bu toplantılara katılmasında herhangi bir kamu yararı bulunmadığı gibi temsilci bulundurma zorunluluğunun bakanlık çalışanlarına istihdam sağlamak dışında şirkete, ortaklara veya alacaklılara herhangi bir faydası yoktur. Dünyada ekonomik alanda söz sahibi olmaya çalışan bir yaklaşımla dizayn edilen 6102 sayılı Ticaret Kanunu’nun ruhuna ve hızla gelişip değişen ekonomik koşullara aykırı bakanlık temsilcisi müessesesinin özellikle çağrısız genel kurullar bakımından gereksiz ve sakıncalı olduğu gerçeği karşısında Bakanlık Temsilcisi Yönetmeliği’nde gerekli değişikliklerin yapılması suretiyle sorunun çözülmesi ve bu uygulamaya son verilmesi yerinde olacaktır.
Oy Hakkından Yoksun İmtiyazlı Paylar
TK m. 434/2’ye göre, her payın en az bir oy hakkı bulunmaktadır. Bu hüküm dolayısıyla hukukumuzda oy hakkından yoksun imtiyazlı payların çıkarılması mümkün değildir. Fakat oydan yoksun paylara 2499 sayılı Eski SerPK m. 14/A’da yer verilmiş olması nedeniyle konunun incelenmesinde fayda vardır. Söz konusu hükümde, oydan yoksun payların çıkarılması için, anasözleşmede düzenlenme zorunluluğu ve bu paylara kâr payı imtiyazı sağlanması şartı aranmaktaydı. Ancak 6362 sayılı SerPK’da, bu konuya dair bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durum, doktrinde artık SPK’nın böyle bir yetkisi olmadığı şeklinde yorumlanmaktadır. Oy hakkından yoksun imtiyazlı paylar, oy hakkı ve buna bağlı olan hakları kullanamamakla birlikte, bunun dışındaki pay sahipliği haklarını kullanabilirler. Bu paylara oy hakkına sahip olmamaya karşın başka imtiyazlar tanınır. Oy hakkından yoksun paylar bakımından özel kurul onayı, yasal olarak kâr payında imtiyaz hakkını haiz olmaları nedeniyle, imtiyazlar aleyhine bir değişiklik yapılması halinde gündeme gelmekte ve oydan yoksun pay sahipleri özel kurulunun bu durumda onay vermesi gerektiği kabul edilmektedir. Bununla birlikte, Nomer, eTK döneminde sermaye artırımı hallerinde ihlal şartı aranmaksızın özel kurul onayının alınması gerektiğini, burada eTK m. 391’in uygulanacağını belirtmiştir. Kendigelen, bu görüşü, oydan yoksun pay sahiplerinin haklarını etkilemeyen, hatta yararlarına olan bir karar için onama şartı aranmasının anlamsız olduğunu, bu görüşün kabul edilmesi halinde, oydan yoksun pay senedi ihracının neredeyse imkânsızlaşacağını belirterek eleştirmiştir. ETK döneminde oydan yoksun imtiyazlı pay sahipleri özel kurulu, halka açık şirketler bakımından SPK’nın Oydan Yoksun Paylara İlişkin Esaslar Tebliği’nde detaylı olarak düzenlenmişti. Tebliğ m. 21’de, söz konusu imtiyazlı pay sahiplerinin haklarında değişiklik yapan genel kurul kararlarının toplantı tarihinden itibaren en geç bir ay içinde, bu pay sahipleri tarafından onaylanmaması halinde hüküm ifade etmeyeceği belirtilmiştir. Anılan hüküm pek çok yönüyle önem arz etmektedir. Öncelikle terim olarak “özel kurul” teriminin tercih edilmesi dikkat çekmektedir. Bunun yanında, alınacak olan özel kurul kararının genel kurul toplantı tarihinden en geç bir ay içinde alınması gerektiği düzenlemesi, TK m. 454’te yer alan “en geç genel kurul kararının ilan edildiği tarihten itibaren” ifadesine kıyasla çok daha açık ve belirsizliğe yol açmayacak niteliktedir. Ayrıca, ilgili düzenleme ile oy hakkından yoksun imtiyazlı pay sahiplerine, gerekli olması halinde özel kurul kararlarına karşı, kayıtlı sermaye sisteminde ise yönetim kurulu kararları aleyhine iptal davası açma imkânı tanınmıştır. TK m. 454’te ise imtiyazlı pay sahiplerine dava açma hakkı tanınmamış, bu hak yalnızca yönetim kuruluna tanınmıştır. Kanımızca belirtilen yönleriyle Tebliğ m. 21’de yer alan düzenleme, özel kurula ilişkin TK m. 454’ten daha başarılı bir hükümdür. Oydan yoksun imtiyazlı paylar Alman hukukunda büyük öneme sahiptir. Alm. POK 139/2’de, şirket sermayesinin yarısına kadar oy hakkından yoksun imtiyazlı pay çıkarılabileceği öngörülmüştür. Alman hukukunda oydan yoksun imtiyazlı paylar, Alm. POK 12’de her payın oy hakkı sağlayacağına ilişkin kuralın istisnası olarak Alm. POK 139, 140 ve 141’de yer almaktadır. Bu sistemde, kâr payında imtiyazı olmayan, oy hakkından yoksun imtiyazlı pay tanınamaz. Alman hukukunda, özellikle oy hakkında imtiyazlı payların yasaklanmasından sonra, oydan yoksun imtiyazlı paylara başvurulmasında artış olmuştur. Alman hukuk sisteminin konumuz bakımından önem arz eden bir diğer özelliği ise oydan yoksun imtiyazlı paylara ilişkin özel kurulun belirtilen maddelerde özel olarak düzenlenmesi ve söz konusu düzenlemelerin Alm. POK 179/3’e göre özel hüküm niteliğinde kabul edilmesidir. İsviçre hukukunda oydan yoksun imtiyazlı paylar tanınmamaktadır. İsv. BK m. 646’ya göre, her pay sahibinin en az bir oy hakkına sahip olacağı düzenlenmiştir. İsviçre hukukunda oydan yoksun payların kabul edilmemesi neticesinde uygulamada katılma intifa senetleri ortaya çıkmış ve bunlara başvurulmuştur. Avrupa Birliği hukukunda ise oy hakkından yoksun imtiyazlı paylara yer veren bir hüküm bulunmamaktadır. Anglo-Sakson hukuk sistemi incelendiğinde ise oy hakkından yoksun imtiyazlı payların kabul edildiği görülmektedir. İngiliz hukukunda, oy hakkından yoksun paylar, oy hakkından yoksun adi paylar ve oy hakkından yoksun imtiyazlı paylar olarak ayrılmaktadır. Bu ayrımın nedeni, oy hakkından yoksun adi payların mali haklar bakımından bir ayrıcalığı olmamakla birlikte, oy hakkından yoksun imtiyazlı payların kâr payında imtiyazlı olmalarıdır. (Aktaş, 2019)
GENEL KURUL KARARLARININ VE İŞLEM BÜTÜNÜNÜN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ HALLERİ (Moroğlu, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, 2020)
Genel kurul kararlarının ortaklığın bütün ilişkilerini kapsayan doğrudan doğruya veya dolaylı etkilerini gösterebilmeleri herşeyden önce hukuk kurallarına aykırı bulunmamalarına, yani hukuken mevcut ve geçerli olmalarına bağlıdır. İptal edilebilir bir karar, şekil veya içeriği bakımından sakat olsa bile, iptaline dair hüküm kesinleşinceye kadar geçerli bir karar olarak kabul edilir. Süresinde ve usulüne uygun olarak açılan bir iptal davası kararın iptaline dair kesin hükümle sonuçlanırsa, bu hüküm geçmişe etkili olarak hüküm doğurur. Kararın alınmasından itibaren üç ay içerisinde dava açılmazsa veya bu süre içinde açılan dava kesin hükümle reddedilirse söz konusu aykırılık ve bu nedenle kararın iptaledilebilirliği artık ileri sürülemez. Kanunların emredici hükümlerine aykırı olmamak koşuluyla, anasözleşme hükmüyle de butlan nedenleri öngörülmesine, diğer bir ifade ile belli gereklere uyulmadan alınacak genel kurul kararlarının bâtıl olacaklarının kabulüne hukuken herhangi bir engel yoktur.
TTK.nun 445-451 inci maddelerinde genel kurul kararlarının sadece iptal edebilirlikleri ile butlanı yaptırımları düzenlenmiş, yokluk yaptırımından sözedilmemiş ise de, bundan yokluğun bir hukuki işlem niteliğinde olan genel kurul kararları hakkında uygulanamayacağı, Kanun Koyucunun sadece iptal edilebilirlik ve butlan yaptırımından sözetmiş olmasının yokluk ve yaptırımına yer vermek istemediği şeklinde anlaşılmamalıdır. Bir hukuki işlemin varlık şartlarını belirleyen Kanunkoyucunun o işlemin yokluğu ve yaptırımına da onay vermiş olduğunun mantıkken kabulü gerekir. Aslında hukuken geçerli olan bir genel kurul kararının tam anlamıyla hüküm doğurabilmesi için ayrıca munzam bazı şartların arandığı, örneğin bir kısım paysahiplerinin muvafakatlarının veya kurul olarak karar almalarının yahut kararların ticaret siciline tescil edilmelerinin şart koşulduğu hallerde askıda hükümsüzlük sözkonusu olur. Bu hükümsüzlük hali mahiyeti itibariyle iptaledilebilirlik ve butlan hallerden farklıdır. İptaledilebilir bir kararın hükümsüzlüğü hâkimin hükmüne bağlı bulunduğu halde, askıda hükümsüzlük ipso iure mevcuttur ve binnetice mahkeme tarafından re’sen nazarı itibara alınmak gerekir ve itiraz şeklinde veya tesbit davası yoluyla ve kural olarak herhangi bir süreye bağlı olmaksızın ileri sürülebilir.
Askıda hükümsüzlüğün kesin butlandan farkı ise, hükümsüzlüğün mutlak ve kesin olmayıp sonradan gerçekleşecek muvafakat beyanları veya kararları yahut ticaret siciline tescilin yapılmasıyla ortadan kalkabilecek şekilde askıda bulunmasıdır. Hükümsüzlüğün ipso iure mevcut olması sebebiyle askıda hükümsüz bir karar yönetim kurulu tarafından icra edilemeyeceği gibi, eğer tescile tabi kararlardan ise, ticaret siciline de tescil edilemez.
Ortaklık Organlarının Kanunu veya Ana Sözleşmeyi İhlâl Etmesi
TK m. 439/2, dilekçe sahiplerinin, kurucuların veya şirket organlarının, kanunu veya esas sözleşmeyi ihlâl ederek, şirketi veya pay sahiplerini zarara uğrattıklarını ikna edici bir şekilde ortaya koymaları hâlinde mahkemenin özel denetçi atayacağını düzenlemektedir. Dolayısıyla ihlâl olgusu ve ihlâlin zarara sebebiyet verdiği hususu, ikna edici bir şekilde ortaya konulmalıdır. İhlâl, kanuna veya ana sözleşmeye aykırılık şeklinde olabileceği gibi, anonim şirketler hukukunun yazısız kurallarına aykırılık da kapsam dâhilinde düşünülecektir. Ortaklığın temel esaslarına, özen gösterme yükümlülüğüne, hakların sakınılarak kullanılması ilkesine aykırı davranılması, bilânço hazırlama kurallarının ihlâl edilmesi, yönetim kurulunun kendisine veya yakınlarına haksız menfaatler sağlaması, görev ve sorumluluk kurallarına aykırı olacak şekilde satın alma veya devretme, satma işlemlerinin söz konusu olması; hem ihlâlin varlığını hem de pay sahiplerinin ya da şirketin zarara uğratıldığını gösterir. (Kaya, 2015)