AV. TUĞBA ADALI
HUKUK VE DANIŞMANLIK
Ana SayfaHakkımızdaHizmetlerBlogİletişim

İletişim

av.tugbaadali@gmail.com

4.Levent, İstanbul

Hızlı Bağlantılar

  • Hakkımızda
  • Hizmetler
  • Blog
  • İletişim

Çalışma Saatleri

  • Pazartesi - Cuma: 09:00 - 18:00
  • Cumartesi ve Pazar : Kapalı

© 2025 Hukuk Bürosu. Tüm hakları saklıdır.

KAMBİYO SENETLERİNİN İCRAYA KONU OLMASI HAKKINDA KAPSAMLI HUKUKİ İNCELEME

14 Temmuz 2025
KAMBİYO SENETLERİNİN İCRAYA KONU OLMASI HAKKINDA KAPSAMLI HUKUKİ İNCELEME

Kambiyo Senetleri Nedir? Hukuki Niteliği ve Fonksiyonları Nedir?
Kambiyo senetleri, belirli bir tutarın ödenmesini taahhüt eden kıymetli evraklardır. Kanun koyucu kambiyo senetlerine dayanarak hem haciz yoluyla hem iflas yoluyla takip yapılabileceğini düzenlemiştir ve haciz yoluyla takip; ilamsız icra yoluyla takibin bir türüdür. Kambiyo senetleri (poliçe, bono ve çek), kıymetli evrak niteliğinde, alacak hakkını senet metnine bağlayan ve devir kabiliyeti yüksek belgelerdir. Bu senetler kanunen emre yazılı senetlerdir; ciro ve teslim yoluyla devredilebilirler. Kambiyo senetlerinin temel fonksiyonu, ekonomik hayatta ödeme ve kredi aracı olarak kullanılmalarıdır. Senet metninde kayıtsız ve şartsız bir ödeme vaadi veya emri içerirler.


Türk Ticaret Kanunu’na (TTK) göre kambiyo senetleri üç ana türden oluşur:

1. Poliçe
• Bir kişinin (keşideci), başka bir kişiye (muhatap) belirli bir bedeli üçüncü bir kişi veya kendisine ödemesi talimatını içeren bir senettir.
• En az üç tarafın (keşideci, lehtar, muhatap) bulunduğu bir ödeme emridir.
• Belirli bir vade ve ödeme yeri içerir.

2. Bono (Emre Muharrer Senet)
• Bir borçlunun (keşideci), belirli bir vadede alacaklıya (lehtar) ödeme yapacağını yazılı olarak taahhüt ettiği senettir.
• Poliçeden farklı olarak iki taraflı bir taahhüttür.
• "Bono" veya "emre muharrer senet" ibaresini içermesi gerekir.

3. Çek
• Bir kişinin (keşideci), bankaya hitaben düzenlediği ve belirli bir bedelin lehtara ödenmesini emreden bir kambiyo senedidir.
• Çeklerde vade kavramı yoktur; ibraz edildiğinde ödenmesi gerekir.
• Ödeme için banka hesabında karşılık bulunması gerekir, aksi takdirde karşılıksız çek hükmüne girer.
İcra ve İflas Kanunu’nda Kambiyo Senetlerine Özgü İcra Takibi
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK), kambiyo senetlerine dayalı alacaklar için alacaklıya özel bir takip yolu tanımıştır. İİK m.167 ve devamında düzenlenen kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip, ilamsız icra yollarından biridir. Bu yol, kambiyo senedine dayalı alacakların daha süratli tahsilini amaçlar. Kanun, kambiyo senedinin taşıdığı güçlü ispat gücüne dayanarak borçluya daha kısa itiraz süreleri ve sınırlı itiraz sebepleri öngörmüştür. Kambiyo senedine özgü takip başlatmak için alacaklının, takip talebinde bulunurken alacağını dayandırdığı poliçe, bono veya çekin aslını icra dairesine ibraz etmesi gerekir. İcra memuru, takip talebi üzerine senedin kambiyo senedi vasfını haiz olup olmadığını re’sen inceler; yani senedin türüne göre Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen zorunlu şekil şartlarını taşıyıp taşımadığını ve vadesinin gelip gelmediğini kontrol eder. Senet, poliçe/bono/çek niteliğinde değilse veya vadesi henüz gelmemişse icra memuru takibi reddetmelidir. Senet kambiyo vasfında ve vadesi gelmiş ise, icra dairesi borçluya bir ödeme emri gönderir. Ödeme emrine, senedin bir sureti eklenir; senet sureti eklenmemiş bir ödeme emri usule aykırı olup iptal edilebilir. Borçlu, ödeme emrini aldıktan sonra 10 gün içinde borcu ödeyebilir. Ödeme yapmazsa aynı süre içinde mal beyanında bulunması gerekir. Borçlu 5 gün içinde icra mahkemesine başvurarak itiraz da edebilir.
Takip talebi kambiyo senedinin türüne ve içeriğine uygun olarak düzenlenmelidir. Özellikle poliçe/bono takibinde alacaklının müracaat borçlularına (cirantalara, avalistlere) başvurabilmesi için protesto şartı varsa, ödememe protestosu belgesi de takip talebine eklenmelidir. Çeklerde ise bankadan alınan “karşılıksızdır” işlemi veya kısmi ödeme yapıldıysa buna dair belge, takibe eklenmelidir. Bu belgeler, senedin vadesinde ibraz edildiğini ve ödenmediğini kanıtlayarak kambiyo senedine dayalı takibe başlama şartlarının oluştuğunu gösterir. Borçlu, kendisine tebliğ edilen ödeme emrine karşı itiraz yollarını İİK’da öngörülen kısa süre içinde kullanmak zorundadır. Kambiyo senetlerine mahsus takipte borçlu, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 gün içinde icra mahkemesine dilekçe ile itiraz edebilir. Borçlu iki tür itiraz ileri sürebilir: İmzaya itiraz ve borca itiraz.
• İmzaya İtiraz: Borçlu senet üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığını iddia edebilir. Bu itiraz, borçlunun gerçek borçlu olmayabileceğine dair en temel savunmadır. Kambiyo takibinde borçlu, imza itirazını 5 gün içinde icra mahkemesine bildirmelidir; aksi halde senetteki imza kendisine ait sayılır. Borçlunun imzaya itirazı, kural olarak satış işlemi hariç icra takip işlemlerini durdurmaz. Ancak icra mahkemesi, itiraz dilekçesini aldıktan sonra re’sen bir ön inceleme yapar; itirazı ciddi bulursa yargılama sonuçlanıncaya kadar takibin geçici durdurulmasına karar verebilir. İcra mahkemesi duruşmada borçlunun imza örneklerini alır, gerekli görülürse uzman bilirkişi incelemesine başvurur. İmzanın gerçekten borçluya ait olmadığı tespit edilirse itiraz kabul edilerek takip iptal edilir; imza borçluya ait ise itiraz reddedilir ve takip devam eder. İmzaya itirazın reddi halinde borçlu, inkârın kötü niyetli olduğuna hükmedilirse, alacaklı lehine inkâr tazminatı ödemeye de mahkûm olabilir (İİK m.170).
• Borca İtiraz: Borçlunun imza dışında ileri süreceği itiraz sebepleri borca itiraz kapsamında değerlendirilir. İİK m.168/5, borca itiraz sebeplerini sınırlandırmıştır. Borçlu ödeme emrine itirazında örneğin; borcun ödendiğini veya ertelendiğini, alacaklıyla anlaşma yapıldığını, borcun zamanaşımına uğradığını, kendisinin borçlu olmadığını ya da takip talebindeki icra dairesinin yetkisiz olduğunu ileri sürebilir. Borca itiraz da ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 gün içinde yapılmalıdır. Borçlunun bildirdiği itiraz sebeplerinin belirtilmesi zorunludur; genel ifadelerle itiraz kabul edilmez. Borca itiraz, kural olarak takibi durdurmaz; icra dairesi haciz gibi işlemlere devam edebilir, yalnızca satış yapılmaz. Borçlu, itirazıyla birlikte icra mahkemesinden takibin geçici durdurulmasını talep edebilir ve mahkeme uygun görürse satışı da durdurabilir. İcra mahkemesi, borca itiraz sebeplerini sınırlı bir çerçevede inceleyebilir. Örneğin borçlu ödeme iddiasında bulunmuşsa, makbuz veya banka dekontu gibi belgelere bakılır; zamanaşımı iddiasında süreler kontrol edilir; yetki itirazında sözleşme ve ikamet adreslerine göre icra dairesinin yetkisi değerlendirilir. İcra mahkemesi duruşmalı olarak yaptığı inceleme sonunda borcun takip konusu senede dayanmadığına kanaat getirirse takibi iptal eder; aksi halde itirazı reddeder (İİK m.169 ve 170). Borca itirazın reddi kararına karşı borçlu borcun olmadığına dair menfi tespit davası açabilir veya doğrudan temyiz yoluna başvurabilir. Yargılama süreci sonunda haksız olarak takibe konu borca itiraz eden borçlu alacaklının talebi halinde %20'den az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına mahkum edilir. Eğer borçlunun itirazları haklı ise alacaklı borçlunun talebi üzerine %20'den az olmamak kaydıyla Kötüniyet tazminatına mahkum edilir.
HUKUKİ ÇERÇEVE VE TARTIŞMALAR
(i) Tahsil Cirosu ile Devralan Hamilin Takip Hakkı
Kambiyo senetlerinde ciro, senedi devralan hamile çeşitli haklar sağlar. Uygulamada özellikle tahsil cirosuyla yani “bedeli tahsil içindir” ibaresi bulunan senedi devralan hamilin, kambiyo senetlerine özgü icra takibi yapma hakkı tartışmalıdır. Tahsil cirosu, senedin mülkiyetini devretmeyip hamiline sadece tahsil yetkisi veren bir ciro türüdür; bu durumda hamil, senedi devredenin temsilcisi veya vekili konumundadır. Tartışma, bu vekil hamilin senetten doğan hakları kendi adına takip edip edemeyeceği üzerindedir. Özellikle, tahsil için ciro edilmiş bir çeki veya bonoyu elinde bulunduran banka gibi bir hamil, borçlulara karşı icra takibi başlatabilir mi? Uygulamada bir görüş, tahsil cirosu ile iktisap eden hamili, senedin asıl alacaklısı gibi kabul ederek takip yapabileceğini savunur. Bu görüşe göre, TTK’da yer alan ilgili hüküm gereğince (6102 sayılı TTK m.776/1), tahsil cirosu hamili senetten doğan bütün hakları kullanabilir; buna icra takibi yoluyla bedelin tahsili de dahildir. Diğer görüş ise, tahsil cirosu hamili senedin sadece tahsiliyle görevli olduğundan, kendi cirantasına karşı değil ve hatta hiç takip yapamayacağını ileri sürmüştür. Özellikle Yargıtay uygulamasında bir dönem, tahsil cirolu senedi elinde bulunduran kişinin kambiyo takibi yapamayacağı yönünde kararlar görülmüştür. Bu yaklaşım, hamili yalnızca vekil olarak görüp, senet üzerindeki hakları ileri sürme yetkisinin kısıtlanması düşüncesine dayanır. Sonuç olarak uygulamada, tahsil cirosu hamili alacaklının takip yoluna gidip gidemeyeceği belirsizlik yaratmış ve farklı icra daireleri/yargı kararları ortaya çıkmıştır.

Ahmet Cemil Ünal’ın Kambiyo Senetlerinde Tahsil Cirosu Makalesi’nden (Ünal, 2024)
Kambiyo senedinin hamili; çeşitli sebepler nedeniyle, senet bedelini kendisi tahsil etmek istemeyebilir veya tahsil edemeyecek durumda olabilir. Bu sebeplerden dolayı, hamil senede bağlı alacağını elde etmek için, senet bedelini tahsil etme yetkisini üçüncü bir kişiye devretmek isteyebilir. Bundan dolayı senedi temlik veya rehin cirosu yoluyla devretmesi pek çok sebeple senet hamili aleyhine sonuçlar yaratabilir. Bu bakımdan hamil yalnızca senedin tahsil edilmesi konusundaki yetkisini devrettiği ciro türü olan tahsil cirosu ile senedin tahsil edilmesini sağlayarak ortaya çıkması olası sakıncaları önleyebilecektir. TTK m.688/1’e göre; senedi tahsil cirosuyla devralan kişi, senetten doğan bütün hakları kullanabilir. Öğretide tahsil cirosuyla, hamilin yapacağı işlemlerden tahsile ilişkin işlemlerde, buna bağlı hakları koruyucu işlemlerin yapılması konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. Ancak hamilin senet bedeli üzerinde tasarrufta bulunup bulunamayacağı konusunda farklı görüşler ileri sürülmektedir.
Ciro, emre yazılı senetten doğan hakları bir başka kişiye devir, rehin veya bu hakların tahsilini sağlamak amacıyla senet hamilinin yazı ile tespit ve imzasıyla teyit ettiği bir irade beyanıdır. Ciro, çifte yetki veren bir hukuki işlemdir. Buna göre, senedin hamili ciro ile senet borçlusuna, borcu ciro edilene ödemek ve ciro edilene de senetteki alacağı tahsil etme yetkisi vermektedir. Bu nedenle ciro nitelikli bir havaledir.
Kambiyo senedinin hamili, işlerinin yoğunluğu, senet borçlusu ile aralarındaki durum, hukuki veya teknik konulardaki bilgi eksikliğinin olması gibi nedenlerden dolayı senet bedelini kendisi tahsil etmek istemeyebilir veya tahsil edemiyor olabilir. Bu sebeplerden dolayı, hamil senede bağlı alacağını elde etmek için, senet bedelini tahsil yetkisini bir başka kişiye devretmek isteyebilir. Bu amaç doğrultusunda senedi temlik veya rehin cirosu yoluyla devretmesi pek çok açıdan senet hamili aleyhine sonuçlar meydana getirebilir. Bu bakımdan hamil yalnızca senedin tahsil edilmesi konusundaki yetkisini devrettiği ciro türü olan tahsil cirosu ile senedin tahsil edilmesini sağlayarak oluşması olası sakıncaların önüne geçebilecektir.
Tahsil cirosu, TTK m. 688’de düzenlenmiştir. Bu kanun hükmünün uygulanabilmesi ve ciro işleminin yapılabilmesi için senedin kambiyo senedi niteliğinde olması gerekir. Aksi takdirde senedin tedavül özelliğinden bahsedilemeyeceğinden ancak TBK’nın alacağın temliki hükümlerine göre devri mümkün olabilir. İlişkinin temelinde ise hizmet sözleşmesi, şirket sözleşmesi ya da vekalet sözleşmesi olabilir. Senedi tahsil cirosuyla devreden ile devralan arasındaki hak ve borçlar da bu hukuki ilişkiye göre belirlenir. Tahsil cirosu ile senedi devralan hamil, devredenin temsilcisi veya vekili konumundadır. Bunun neticesinde muhatap, cirantaya karşı sahip olduğu defileri, senedi tahsil cirosuyla devralmış olan hamile karşı da ileri sürebilir. Buna karşılık, muhatap tahsil cirosu ile poliçeyi iktisap edenin şahsına karşı sahip olduğu defileri ileri süremez (TTK m. 687/1). Bu ilişki genellikle vekâlet sözleşmesidir. Ancak vekâlet sözleşmesinden farklı olarak senedi tahsil cirosuyla devralanın yetkisi TTK m. 688/3 uyarınca ölüm, medeni haklarını kullanma ehliyetinin kaybı gibi durumlarda sona ermez.
Poliçeden kaynaklanan hakları ciranta adına kullanma, poliçe bedelini tahsil ve buna ilişkin işlemleri yerine getirme amacıyla bir kişiye yetki vermek için yapılan ciroya tahsil cirosu denir. Başka bir deyişle tahsil cirosu, kambiyo hukukuna özgü bir temsilci atama işlemidir. Ciro, “bedeli tahsil içindir”, “kabz içindir”, “vekaleten”, “vekaletimdir”, “mütemadimdir”, “icra takibi için avukata cirolanmıştır” veya sadece tahsili ifade eden başka bir kaydı taşımalıdır. Uygulamada genellikle tahsil cirosu ile tahsil yetkisi, genellikle bir bankaya bırakılmaktadır. Bankacılık uygulamasında “tahsil senedi” adı verilen bu senetler, bankalar tarafından vadesi geldiği zaman senet borçlularından tahsil edilmekte ve senetteki hakkın sahibi olan banka müşterileri ile bu konuda yaptıkları sözleşmeye dayanarak çoğu zaman bedel üzerinden bir komisyon almaktadırlar. TTK m. 645 uyarınca; hak, senetten ayrı olarak ileri sürülemez. Bundan dolayı, senedi tahsil cirosu ile devreden hamil, artık senede zilyet olmadığı için, hukuken malik sayılsa bile, senetten doğmuş olan hakları kullanamaz. Başka bir deyişle, tahsil cirosunda devreden ciranta, mülkiyet ve alacaklılık hakkını korumakta ise de senet borçlusuna müracaat etmek suretiyle senet bedelinin kendisine ödenmesini isteyemez. Ancak, senedi tahsil cirosu ile devreden ciranta, senedi elinde bulundurduğu takdirde, tahsil cirosuna rağmen, senetten doğan hakları kendisi kullanabilir. Tahsil cirosunda bir hak devri söz konusu olmadığından ve bu tür cironun yapılış amacı göz önünde bulundurulduğunda, temlik cirosundan farklı olarak tahsil cirosunun temlik ve teminat işlevi bulunmaz, yalnızca teşhis işlevine sahiptir.
Kuruluşu – Şekli; Tam ciro ile yapılması mümkün olan tahsil cirosunun beyaz ciro şeklinde yapılması konusu öğretide tartışmalıdır. Bizim de katıldığımız birinci görüşe göre senedi tahsil cirosuyla devralan ve dolayısıyla senetten doğan hakları ciranta adına tahsil etmek amacıyla vekil tayin edilen hamil, senedin tahsili amacıyla senetle ilgili bütün hakları kullanabilir. Senedi tahsil cirosuyla devreden ciranta da vekil hamilin senet bedelini tahsil edip etmediğini takip eder. Zira vekil hamil senedin tahsili için gerekli işlemleri yapma konusunda cirantasına karşı vekâlet (veya hizmet) sözleşmesi hükümleri çerçevesinde sorumludur. Aynı doğrultuda vekil hamil, tahsil edilen senet bedelini, ödenmemesi halinde senedi, asıl hamil cirantasına geri vermekle yükümlüdür. Tahsil cirosunda hamil, senedi ancak tahsil cirosuyla, yani vekâleten bir başkasına devredebilir. Dolayısıyla tahsil cirosunda senedin vekâleten kimde olduğunun bilinmesine ihtiyaç vardır. Oysa beyaz ciro şeklinde yapılmış tahsil cirosunda, vekâleten devredilmiş senedin hamiline olarak elden ele dolaşmasının mümkün olması, vekâletin temel ilkeleri ile aralarındaki güven ilişkisi dikkate alındığında, vekâlet hükümlerine aykırı bulunmuştur. Diğer görüşe göre ise, tahsil cirosu beyaz ciro şeklinde de yapılabilir. Zira Kanunda tahsil cirosunun beyaz ciro ile yapılamayacağına veya mutlaka tam ciro ile yapılmasının gerektiğine dair bir hüküm yoktur. Ayrıca tahsil cirosunun beyaz ciro biçiminde yapılması vekâlet hükümlerine aykırılık da oluşturmaz. Dolayısıyla tahsil kaydının eklendiği bir beyaz ciroyu, aynı zamanda bir tahsil cirosu olarak kabul etmek kaçınılmazdır.
Hamilin Yetkileri; Poliçeyi tahsil cirosu ile devralan hamil, poliçeden doğan tüm hakları kullanabilir. Bu çerçevede, poliçenin tahsili için gereken tüm işlemleri yapmalıdır. Başka bir deyişle poliçeyi kabul için muhataba arz veya ödenmek üzere ibraz edebilir. Ödendiği takdirde makbuz vermek, ödenmediği takdirde ödememe protestosu çekip, müracaat haklarının kullanılabilmesi için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Hatta hamil, borçlu aleyhine icra takibi yapabilir, davayı da ciranta adına temsilen açabilir. Ancak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun vermiş olduğu bir kararda, kambiyo senedini tahsil cirosu ile iktisap eden hamilin, icra takibi yapamayacağı görüşündedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bu görüşüne katılmak mümkün değildir çünkü kanuna göre tahsil cirosu ile senedi iktisap eden, vekil hamil konumunda olduğundan, poliçeden doğan tüm hakları kullanabilme yetkisine sahiptir (TTK m. 688/1). Hamile tanınan bu yetkiyi sınırlamak yasal değildir. Ayrıca, poliçeyi tahsil cirosu ile devralan hamil, poliçenin zayi olduğu durumlarda da mahkemeden iptalini isteyebilir.
Açık (Aleni) Tahsil Cirosu; Cironun “tahsil cirosu” sayılabilmesi için, bu amaçla yapıldığının ciro şerhinden anlaşılması gerekir. Aksi halde, senedin “temlik” amacıyla yapıldığı karinesi doğar. Bundan dolayı, senet üzerine bu durumu açıklamak için konulan kayıtları içeren ciroya “açık tahsil cirosu” denir. Başka bir deyişle, ciro edilenin temsilci veya vekil olarak açıkça belirtildiği cirolar, açık tahsil cirosudur.
Gizli (İnançlı, Örtülü) Tahsil Cirosu; Kanunda cironun türleri arasında gizli veya inançlı (fidusyer) tahsil cirosuna ilişkin herhangi bir düzenleme yoktur. Bu konuya ilişkin öğretide görüşler bulunmaktadır. Gizli tahsil cirosunda, poliçenin temlik cirosu ile devredilmesine ve dış görünüşte hamilin tam hak sahibi olarak görünmesine rağmen, gerçekte hamil haklarını kendi adına ve fakat başkası (ciranta) hesabına ileri sürmektedir. Burada hamil, cirantanın bir tür mütemadi konumundadır. Bundan dolayı, gizli tahsil cirosuna “güvene dayanan ciro” veya “fidusyer ciro” denilmektedir. Gizli tahsil cirosundaki amaç, ciro edilen kişiye aradaki anlaşmadan daha güçlü bir hak ve görünüm kazandırmaktır. Başka bir deyişle, ciranta poliçeyi temlik cirosu ile devretmekte, ancak hamil ile aralarındaki anlaşma gereğince bu ciro tahsil amaçlı yapılmaktadır. Dış ilişki bakımından bu ciro işlemi, temlik cirosundan farksızdır, fakat iç ilişki açısından hamil, cirantanın temsilcisi durumundadır. Gizli tahsil cirosunda iki sorun ortaya çıkabilir. Birinci sorun, senet temlik cirosu ile hamile devredildiği ve senedin mülkiyeti de hamile geçtiği için, herhangi bir uyuşmazlık durumunda ciranta bunu usulüne uygun şekilde kanıtlamak zorundadır. Aksi takdirde, senetten doğan haklarını kaybeder. İkinci sorun ise, poliçe temlik cirosu ile devredildiğinden, hamil görünüşte senedin maliki ve fakat iç ilişkide vekil hamil durumundadır. Defiler bakımından borçlunun, cironun gizli tahsil cirosu olduğunu ispat etmesi durumunda, cirantaya karşı ileri sürebileceği kişisel defileri hamile karşı da ileri sürebilecektir. Öğretideki hâkim görüşe göre, borçlunun, cironun gizli tahsil cirosu olduğunu ispat etmesi şartıyla, ciro edene karşı ileri sürebilen kişisel defileri hamile karşıda ileri sürebilir. Ancak uygulamada, borçlu tarafından bunun kanıtlanması oldukça zordur. Gizli tahsil cirosunda hamil, dış ilişki bakımından senedin maliki konumunda olduğunda, ciro hem temlik hem de teminat işlevine sahiptir. Bu durumda hamil, poliçeyi bir başkasına ciro edip zilyetliğine geçirirse, TTK m. 684/1 hükmü uyarınca, iyiniyetli üçüncü kişinin iktisabı korunur. Başka bir deyişle poliçeyi gizli tahsil cirosu ile devreden ciranta, iyiniyetli müktesep hamile karşı gizli tahsil cirosunu ileri süremez ve ciro hem temlik hem de teminat işlevlerini icra eder. Ancak senedi gizli tahsil cirosu ile devralan hamil, poliçeyi üçüncü kişiye ciro edip teslim ederse, tahsile ilişkin vekaleti kötüye kullandığından kusurlu sayılır. Bu durumda, gizli tahsil cirosunu yapan cirantanın uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlü olduğu gibi, güveni kötüye kullanma nedeniyle de TCK m. 155 hükmü gereğince cezalandırılır.
Defiler; Borçlu, senedi tahsil cirosu ile elinde bulunduran hamile karşı senet metninden anlaşılan defileri ileri sürebilir; çünkü bu defiler herkes tarafından herkese karşı ileri sürülebilir. Örneğin, kambiyo senedinde düzenleme tarihi yokluğu, senedi tahsil cirosu ile devralan kişiye karşı ileri sürülebilir. Senetteki taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin defiler bakımından da bir fark yoktur; örneğin düzenleyenin imzası sahte ise bu defi senedi tahsil cirosu ile elinde tutan hamile karşı da ileri sürülebilir. Ayrıca tahsil cirosunun geçerli olması için öncelikle ortada şeklen geçerli bir kambiyo senedinin olması gerekir. TTK m. 688/2’ye göre poliçeden sorumlu olanlar, bu durumda ancak cirantaya karşı ileri sürebilecekleri defileri hamile karşı ileri sürebilirler. Buradaki ciranta, senedi tahsil cirosu ile veren lehtar veya cirantadır. Tahsil cirosunda borçlu, lehtara karşı sahip olduğu kişisel defileri senedi tahsil cirosu ile elinde bulundurana karşı da ileri sürebilir. Çünkü tahsil cirosu ile senedi alan, bir temsilcidir. Tahsil cirosu ile yetki verildikten sonra, bu yetkiyi verenin ölümü veya ehliyetini kaybetmesi ile verilen yetki sona ermez (TTK m. 688/3). Senedin tahsil edilerek mirasçılara veya vasisinin himayesindeki kısıtlıya verilmesini amaçlayan bu hüküm ile TBK’daki ölüm ve medeni hakları kullanma ehliyetinin kaybının vekalet ilişkisini sona erdireceğine ilişkin hükme (m. 43/1, m. 513/1) istisna oluşturulmaktadır ve bu hüküm ticari hayatın devamlılığı ile ilgilidir. Gizli tahsil cirosunun söz konusu olduğu durumlarda, bu ilişkiyi ispatlayan senet borçlusu, hamile karşı kişisel defileri ileri sürebilir (TTK m. 625/2). Ayrıca tahsil cirosu ile poliçeyi devralan kişi, henüz bono bedelini tahsil etmeden iflas ederse, devreden ciranta iflas masasından poliçenin iadesini isteyebilir (İİK m. 188).
1. Temlik Cirosu ile Karşılaştırılması; Tahsil cirosunda, kambiyo senedinin hamili çeşitli sebeplerle (iş yoğunluğu, fiili veya hukuki bir engel) senet bedelini bizzat tahsil etmek istemeyebilir. Bu sebeplerden dolayı, hamil senede bağlı alacağını elde etmek için, senet bedelini tahsil yetkisini bir başka kişiye devreder. Temlik cirosunda ise senet, bir borcu ödenmesi ya da o borç yerine geçmesi üzerine verilmektedir. Tahsil cirosunda senet mülkiyeti ciro eden kişide kalmakta, senedi tahsil cirosu ile devralan hamil ise, senetten doğmuş hakları devreden ciranta adına kullanmaktadır. Temlik cirosunda ise, senet mülkiyeti hamile geçer ve böylece hamil, senetten doğan tüm hakları kendi nam ve hesabına kullanır. Tahsil cirosunda hamil, senetten doğan hakları ciranta nam ve hesabına kullandığından, borçluya karşı ileri sürülebilecek kişisel defileri hamil karşı da ileri sürebilir. Temlik cirosunda ise, senet mülkiyeti hamile geçtiğinden kendisine müracaat eden borçlu, düzenleyen ya da diğer cirantalar arasındaki kişisel defileri hamile karşı ileri süremez (TTK m. 687). Tahsil cirosunda, ciro edilen kişi, poliçeden doğan hakları kendi adına değil, ciranta adına kullanmaktadır. Bu nedenle, temlik cirosunun aksine temlik ve teminat işlevi yoktur. Sadece, miras, iflas ve haciz yolları dışında ciro ile devredilmiş bir poliçede lehtara hamilin hak sahibini temsil yetkisini gösterdiğinden teşhis işlevine sahiptir. Temlik cirosu ise kural olarak temlik, teminat ve teşhis işlevlerine sahiptir. Tahsil cirosunda senedi devralan hamil, senedi ancak yeni bir tahsil cirosu ile devredebilir. Senedi temlik cirosu ile devralan hamil ise poliçeden doğan bütün haklara sahip olur, vadesinde poliçe bedelini tahsil edebilir ya da senedi bir başkasına temlik, rehin ya da tahsil cirosuyla devredebilir.
2. Rehin Cirosu ile Karşılaştırılması; Tahsil cirosunda hamil, cirantanın nam ve hesabına senedin tahsilini istemektedir. Başka bir deyişle, tahsil cirosunda hamil temsilci konumundadır ve sadece tahsil cirosu yapabilir. Rehin cirosunda ise, lehine rehin cirosu yapılan hamil, kendi adına hareket etmektedir. Ancak poliçeyi temlik veya rehin cirosu ile devredemez, tahsil cirosu ile devredebilir (TTK m. 689/1-son). Tahsil cirosunda hamil, senedi devredenin temsilcisi konumunda olduğundan, devreden cirantaya karşı ileri sürülebilecek kişisel defileri hamile karşı da ileri sürebilir. Rehin cirosunda ise hamil, senet üzerinde fer’i nitelikte de olsa, sınırlı bir aynî hak kazanmaktadır. Bundan dolayı, ciro edene karşı ileri sürülebilecek kişisel defilerin senedi rehin cirosuyla devralmış hamile karşı ileri sürülebilmesi kural olarak mümkün değildir. Ancak hamil poliçeyi iktisap ederken bilerek borçlunun zararına hareket etmişse bu takdirde kişisel defiler kendisine karşı ileri sürülebilir. Tabii ki bu durumda yapılan devrin kötü niyetli olarak yapıldığını, bunu ileriye süren poliçe borçlusunun ispat etmesi gerekmektedir. Tahsil cirosunda temel ilişkinin sakatlığı ciroyu etkilemez. Rehin cirosunda ise, bir rehin hakkı söz konusu olduğu için rehin cirosu ile temin edilen borcun sakatlığı, rehin cirosunu da sakatlar.
Sona Ermesi; Tahsil cirosu, senet bedelinin tahsili konusunda yetki verilmesini içerir. Bu amaçla verilen yetkinin geri alınması da mümkündür. Bu durumda, senedin iadesi için, vekil hamil tarafından yapılacak yeni bir ciroya gerek yoktur. Tahsil yetkisi, senet üzerine bu amaçla ciranta tarafından yazılacak bir beyanla veya ciro şerhinin çizilmesiyle sona erer. Tahsil cirosu için yazılan şerhin tesadüfen yok olması durumunda ise, tahsil yetkisi, bu yetkinin var olduğu konusunda hukuki görünüş olmamasına rağmen devam eder. TTK m. 688/3’e göre, tahsil cirosu ile verilmiş olan yetki, cirantanın ölümü veya medeni haklarını kullanma ehliyetini kaybetmesi gibi nedenlerle sona ermez. Bu hüküm, temsil olunanın ölümü halinde, temsilcinin temsil yetkisinin sona ereceği hakkındaki TBK m. 43 ve m. 513’teki genel esasın bir istisnasını teşkil etmektedir. TTK m. 688/3’teki bu hükmün amacı, poliçenin ticari hayattaki itibar ve tedavülünü artırmaktır. Tahsil cirosunda cirantanın iflası halinde, hamilin yetkilerinin sona erip ermeyeceği konusu Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmemiştir. Ancak öğretide genel kabul gören görüşe göre, cirantanın iflası halinde, iflas masasının, ciranta ile vekil hamil arasındaki hukuki ilişkiye uygun şekilde davranması gerekir. Başka bir deyişle iflas masası, cirantadan senet bedelini ne şekilde alacak idiyse, vekil hamilden de bedeli aynı şartlarda talep etmesi gerekir. Vekilin senet bedelini tahsil ettikten sonra iflas etmesi olması hâlinde, cirantanın, İİK m. 228’e göre, bu bedeli iflas idaresinden istemesi mümkündür. Vekilin senet bedelini tahsil etmeden önce iflas etmesi durumunda ise, senedi tahsil cirosu ile devreden ciranta, İİK m. 188’e göre, senedi iflas masasından geri isteyebilir. Cirantanın gaipliğine karar verilmesi durumunda ne olacağına ilişkin Türk Ticaret Kanunu’nda bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durumda, TTK m. 688’de tahsil cirosunun cirantanın ölümü halinde bile son bulmayacağı düzenlenmesi yer aldığına göre, gaiplik halinde de sona ermeyeceğinin kabulü gerekir. TBK m. 512’ye göre: Vekil hamil, senedi devreden cirantaya geri vererek istifa etmesi mümkündür. Ancak, vekil hamil bu hakkını uygun olmayan bir şekilde veya zamanda kullanırsa, senedi devreden cirantanın bundan dolayı uğramış olduğu zararları tazmin etmek zorunda kalır.
SONUÇ; Tam ciro ile yapılması mümkün olan tahsil cirosunun beyaz ciro şeklinde yapılması konusu öğretide tartışmalıdır. Bizim de katıldığımız birinci görüşe göre; senedi tahsil cirosuyla devralan ve dolayısıyla senetten doğan hakları ciranta adına tahsil etmek amacıyla vekil tayin edilen hamil, senedin tahsili amacıyla senetle ilgili bütün hakları kullanabilir. Senedi tahsil cirosuyla devreden ciranta da vekil hamilin senet bedelini tahsil edip etmediğini takip eder. Zira vekil hamil senedin tahsili için gerekli işlemleri yapma konusunda cirantasına karşı vekâlet (veya hizmet) sözleşmesi hükümleri çerçevesinde sorumludur. Aynı doğrultuda vekil hamil, tahsil edilen senet bedelini, ödenmemesi halinde senedi, asıl hamil cirantasına geri vermekle yükümlüdür. Tahsil cirosunda hamil, senedi ancak tahsil cirosuyla, yani vekâleten bir başkasına devredebilir. Dolayısıyla tahsil cirosunda senedin vekâleten kimde olduğunun bilinmesine ihtiyaç vardır. Vekil-hamilin, senet bedeli üzerinde tasarrufta bulunup bulunamayacağı, başka bir deyişle sulh, feragat ve ibraya yetkili olup olmadığı, öğretide tartışmalıdır. Birinci görüşe göre, tahsil cirosu hamilinin, senetten doğan bütün hakları kullanabilmesi konusundaki yetkisi geniş yorumlanarak, vekil-hamilin sulh, feragat ve ibraya yetkili olduğu ifade edilmiştir. Bizim de katıldığımız ikinci görüşe göre, tahsil cirosunda amaç sadece senet bedelini tahsil için olduğundan, hak kaybına neden olan söz konusu işlemleri özel yetki olmadan vekil-hamilin yapabilmesi mümkün değildir. Çünkü tahsil cirosunda ciranta, senet bedelini bizzat kendisi değil, senedi tahsil amacıyla ciro ettiği kişi (vekil-hamil) aracılığıyla tahsil etmek istemektedir. Ancak sulh, feragat ve ibra da ise senet bedelinin tahsil edilmesi amacının aksine, bu bedel üzerinde ancak hak sahibinin yapabileceği bir takım hukuki tasarruflar söz konusu olduğundan, vekil hamil kendisine bu konuda açıkça yetki verilmeyen hallerde sulh, feragat ve ibraya yetkili değildir.

(ii) Senedin Kambiyo Vasfının ve Geçerliliğinin Re’sen İncelenmesi
Kambiyo senedine dayalı takipte, icra dairesi ve icra mahkemesinin senedin kambiyo senedi niteliğini kendiliğinden (re’sen) inceleyip inceleyemeyeceği tartışma konusu olmuştur. Kanun açıkça icra memuruna bu yükümlülüğü vermiştir: Takip talebindeki belgenin poliçe, bono veya çek şeklinde kambiyo senedi olup olmadığı icra memurunca re’sen değerlendirilir. Uygulamadaki sorun, bu incelemenin kapsamı ve derinliğiyle ilgilidir. Örneğin, senedin metninde yasal zorunlu unsurlardan biri eksik ise (bonoda “Bono” kelimesi, çekte keşide tarihi gibi) veya senet alacaklısının takip hakkı bakımından bir eksiklik varsa (ciro silsilesinin kopukluğu, senedin zamanaşımına uğraması gibi), icra memuru ya da mahkemesi bunu kendiliğinden dikkate almalı mıdır? Bir görüşe göre, takip organları sadece yüzeysel bir şekil incelemesi yapmalı, detaylı hususlar borçlunun itirazı üzerine ele alınmalıdır. Aksi halde icra mahkemesi, kendini genel mahkeme yerine koyarak derinlemesine inceleme yapmış olur ki bu, icra takiplerinin hızlı olması prensibine aykırıdır. Diğer bir yaklaşım ise, kambiyo senedinin geçerliliği devletin kamu düzenini ilgilendirdiğinden, mahkeme açık bir geçersizlik görürse borçlu itiraz etmese bile bunu gözetebilmelidir. Özellikle senedin kambiyo vasfı taşımaması, takip hukukunda sıkça karşılaşılan bir itirazdır: Örneğin, üzerinde keşide tarihi bulunmayan bir çek kambiyo senedi sayılamaz; zira Türk Ticaret Kanunu’na göre çekin asli unsurlarından biri düzenleme tarihidir. Nitekim uygulamada borçlu böyle bir eksikliği şikâyet yoluyla ileri sürdüğünde, icra mahkemeleri bazen farklı kararlar verebilmiştir. Bu konuda tartışma, icra mahkemesinin kendiliğinden inceleme sınırlarının ne olduğu noktasında toplanmaktadır.

Fatma Cansel Polat Keküllüoğlu’nun Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yoluyla Takipte Şikâyet ve Sonuçları Makalesi’nden (Keküllüoğlu, 2023)
İİK m. 168/1-3 ve 170/a’da ise kambiyo sebeplerine mahsus haciz yoluyla takipteki özel şikâyet sebeplerinden bahsedilmiştir. Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte, daha detaylı bir inceleme yükümlüğüne sahiptir. Şöyle ki icra memuru kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip talebinde bulunulduğunda takip talebinin İİK m. 58’deki şartları sağlayıp sağlamadığını, takip dayanağı olan kambiyo senedinin bu vasfı haiz olup olmadığını, alacaklının yetkili hamil olup olmadığını, senedin vadesinin ya da çekler için ibraz sürelerinin gelip gelmediğini ve kambiyo senedi ile protesto evrakının takip talebine eklenip eklenmediğini incelemekle yükümlüdür. İcra memurunun, bu incelemeyi eksik veya yanlış yapması halinde veya tüm takip sürecinde kanuna veya olaya uygun olmayan, sebepsizce yerine getirilmeyen, sürüncemede bırakılan yahut kamu düzenine aykırı bir işlemi mevcutsa bu işlemlere karşı icra mahkemesi nezdinde şikâyet yoluna başvurulabilir.
A. Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yoluyla Takip Hakkında Genel Bilgiler
Kambiyo senedi, bir alacak hakkını içerir. Bu alacak hakkı ise senetten ayrı olarak, bir diğer ifade ile senet olmaksızın ileri sürülemez. Kambiyo senedinin borçlusu senet kendisine teslim edildiği takdirde şartları varsa senedi ödeme ile mükelleftir (TTK m. 646/1). Kambiyo senetleri, kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip ile tahsil edilebilirler. Bu takip usulü, ilamsız takibin özel bir türüdür.
1.Genel Olarak Cebri İcra Türleri
Cüz’i icrada (bireysel icra), borçlunun karşısında “bir veya birkaç alacaklısı” bulunur ve borçlunun malvarlığındaki mal ve/veya haklardan “borca yetecek kadarı” da cebri icranın konusunu oluşturur. Alacaklı alacağı için borçluya karşı takipte bulunur (İİK m. 58). İcra dairesi tarafından hazırlanan ödeme veya icra emri ise borçluya tebliğ edilir (İİK m. 60). Takip kesinleşince borçlunun borca yetecek kadar malı veya hakkı haczedilir, cebri icra yoluyla satılır ve elde edilen para ile alacaklının alacağı ödenir. İlamsız icra (İİK m. 42-144/a, m. 167-170/b, m. 269-269/d, m. 272-276) yoluna yalnızca para ve teminat alacakları için başvurulabilir. İlamsız takibin ilamlı takipten en önemli farkı borçlunun icra takibine itiraz edebilmesi imkânının olmasıdır. Borçlu takibe itiraz ederse, başlatılan takip durur (İİK m. 66) ve alacaklının bu durumda, borçlunun yapmış olduğu itirazın yerinde olmadığını mahkemeye başvurarak ispatlaması gerekir (İİK m. 67 vd.). Açılan itirazın iptali veya itirazın kaldırılması davasında itirazın yerinde olmadığı ispatlandığı takdirde takip kesinleşir; borçlunun borç miktarınca malları haczedilir, satılır ve alacaklının alacağı ödenir. Rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip (İİK m. 145-153) vadesinde ödenmemiş, rehinle teminat altına alınmış alacaklar için öngörülen bir takip usulüdür. Alacaklı kural olarak öncelikle rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatmalıdır yani doğrudan ilamlı veya ilamsız icra yoluna ya da iflas yoluna başvuramaz (İİK m. 45). Ancak bu kuralın istisnalarından biri, teminat altına alınmış alacağın bir kambiyo senedine dayanması halidir (İİK m. 45/3). Bu durumda önce rehine başvurmaya gerek yoktur. Bu sayede alacaklı kendi tercihine göre alacağı için rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yoluna başvurabileceği gibi kambiyo senedine mahsus haciz yoluyla takiple de alacağına kavuşmayı da seçebilecektir. Alacağın hem kambiyo senedine dayalı olduğu hem de rehinle teminat altına alınmış olduğu durumlarda, Yargıtay önceki yıllarda vermiş olduğu kararlarında her iki takip yoluna başvurmanın tahsilde tekerrür olmadığı takdirde mümkün olduğunu belirtirken, daha sonraki kararlarında ve yakın tarihte konuya dair verilmiş olan içtihadı birleştirme kararında ise söz konusu takiplerden birini önceden seçmesi gerektiğini, her iki takip yoluna başvurmanın kamu düzenine aykırılık oluşturduğunu, bu durumda takibin süresiz şikâyete tabi olduğunu, takibin iptaline karar verileceğini belirtmektedir. Bu noktada Yargıtay alacaklı öncelikle tercih hakkını hangi takip türünden yana kullanmış ise ikinci yapılan takibin iptaline karar verileceğini ifade etmektedir.
2.Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yoluyla Takip ve Şartları
İcra memuru takip talebi ibraz edildiği anda kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibin koşullarının mevcut olup olmadığını re ’sen inceler, şartları taşıyorsa ödeme emri hazırlar ve borçluya tebliğ eder.
a. Alacağın Kambiyo Senedine Dayanıyor Olması
İcra ve İflas Kanunu m. 167/1 gereğince “Alacağı çek, poliçe veya emre muharrer senette müstenit olan alacaklı, alacak rehinle temin edilmiş olsa bile, bu bölümdeki hususi usullere göre haciz yolu ile veya borçlu iflasa tabi şahıslardan ise iflas yolu ile takipte bulunabilir.” Kanun maddesinden de açıkça anlaşılacağı üzere alacaklının kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe başvurabilmesi için elinde mutlaka kambiyo senedi niteliğinde olan bir senet bulunması gerekir ve bu kambiyo senetleri de TTK’da tahdidi olarak sayılan poliçe (TTK m.671), bono (TTK m.776 vd.) ve çekten ibarettir (TTK m.780 vd. Çek Kanunu52). İcra memuru İİK m. 168/1 ve m. 171/1 uyarınca, takip talebiyle birlikte sunulan senedin kambiyo senedi niteliğini haiz olup olmadığını res’en incelemek zorundadır. Takip dayanağı poliçenin TTK m. 671’deki, bononun TTK m. 776’daki, çekin ise TTK m. 780’deki yasal şekil koşullarını taşıması gerekir. Kanun maddelerinde yazılan zorunlu unsurları içermeyen poliçe, bono veya çeke dayalı takipte icra memuru kambiyo senedine dayalı ödeme emri düzenlememelidir. İcra memuru bu eksikliğe rağmen ödeme emri gönderirse, borçlu, başvurabilir (İİK m. 168/1, b. 3). Borçlu, kambiyo senedi dışındaki sebeplere dayalı ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gün içerisinde icra mahkemesinde şikâyet yoluna olarak icra mahkemesine şikâyet veya itiraz yoluna başvurduğu takdirde ise icra mahkemesi öncelikle senedin kambiyo senedi vasfında olup olmadığını re’sen incelemeli, senedin kambiyo senedi vasfında olması halinde itiraz ve şikâyetin esasına girmelidir (İİK m. 170’a/2). İcra ve İflas Kanunu m. 168/1, b. 3’te belirtilen beş günlük şikâyet süresi borçlu için geçerliyken alacaklı için bu süre değil, genel şikâyet süresi geçerlidir. Bir diğer ifade ile icra memurunun kambiyo vasfında olmadığını düşündüğü senede ilişkin alacaklı tarafından başlatılan takip talebini reddederek ödeme emri düzenlememesi halinde şikâyet süresi yedi gündür. İcra memurunun hiçbir gerekçe göstermeksizin ödeme emri göndermemesi halinde ise alacaklı tarafından süresiz şikâyet yoluna başvurulabilir.
b. Kambiyo Senedinin Vadesinin Gelmiş Olması
İİK m. 168/1 ve m. 171/1 uyarınca “İcra memuru senedin kambiyo senedi olduğunu ve vadesinin geldiğini görürse, borçluya senet sureti ile hemen bir ödeme emri gönderir”. Buna göre kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe başvurulabilmesi için ayrıca takibin dayandığı kambiyo senedinin vadesinin gelmiş olması gerekir. Takibe konu edilen bir kambiyo senedinin vadesinin gelip gelmediğini icra memuru re’sen incelemeli, vadesi gelmeyen kambiyo senedine dayalı takip talebini ise reddetmelidir. Çekte vade olmadığı için bununla kastedilen çek üzerinde yer alan ibraz süreleridir. ÇekK Geçici m. 3/5 gereğince ileri düzenleme tarihli çeklerde üzerinde yer alan düzenleme tarihi gelmeden bankadan ödeme talebinde bulunulamaz. İcra memuru, takip konusu kambiyo senedinin vadesi gelmediği halde borçluya ödeme emri gönderirse borçlu icra mahkemesine şikâyet yoluna başvurulabilir. Yargıtay, vadesi gelmemiş senet uyarınca gönderilen ödeme emrine karşı yedi gün içinde şikâyet yoluna gidileceğine karar vermektedir.
c. Alacaklının Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yoluyla Takip Hakkının Bulunması
Kambiyo senedinin alacaklısı, o senedin yetkili hamiliyken; aleyhine takip talebinde bulunulan borçlu ise kambiyo ilişkisi uyarınca borçtan sorumlu olan kişidir. Alacaklının takip hakkının bulunmamasına rağmen takip talebinde bulunması da bir şikâyet sebebidir. İcra mahkemesi İİK m. 170/a/2 uyarınca alacaklının senedi takip edebilmekte takip hakkının olup olmadığını re ‘sen incelemek zorundadır. TTK m. 670’te “Sözleşme ile borçlanmaya ehil olan kimse, kambiyo senetleri ile de borçlanmaya da ehildir” şeklinde düzenlenmiştir. Bu hükmün amacı ehliyetsiz kişinin kambiyo ilişkisine girmesine engel olarak onu kambiyo taahhüdünün sonuçlarından korumak ve bu amaçla borçtan sorumlu olunmayacağına ilişkin itirazını mutlak def’i olarak herkese karşı ileri sürebilmesini sağlamaktır. Kısaca, kambiyo senetlerinde geçerli olan “imzaların istiklali ilkesi” gereğince senet üzerinde borçluya ait şeklen bir imza var ise bu durum senedin geçerliliği için yeterli kabul edilmelidir. İcra ve İflas Kanunu m. 170/a/1 uyarınca takip hakkı bulunmayan kimsenin takip talebi kabul edilip borçluya ödeme emri gönderilirse takip borçlusu, ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gün içerisinde icra mahkemesine şikâyet yoluna başvurabilir. Alacaklının borçludan kambiyo senedine dayanan takip konusu alacağını alabilmesi için ödememe protestosu düzenlemesinin zorunlu olduğu hallerde protesto düzenlenmediği takdirde alacaklının takip hakkının bulunmaması nedeniyle takip talebi reddedilmeli ve borçluya ödeme emri gönderilmemelidir.
d. Kambiyo Senedinin İcra Dairesine Tevdi Edilmesi
Genel haciz yoluyla takipte İİK m. 58/4 gereğince alacak belgeye dayanmakta ise belgenin aslının veya tasdikli örneğinin, borçlu sayısından bir fazlasının takip talebine eklenmesi gerekliyken; kambiyo senedine mahsus haciz yoluyla takipte, İİK m. 167/2 gereğince senet aslının ve borçlu sayısı kadar onaylı örneğinin icra ve iflas dairesine tevdii yeterlidir. İcra memuru, senet aslının takip talebine eklenmemesi halinde takip talebini reddetmesi gerekir. Şayet icra memuru, senet aslı olmadığı halde, kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip talebini reddetmeyerek borçluya ödeme emri gönderir ise borçlu süresi içerisinde icra mahkemesinde şikâyet yoluna başvurabilir. Şikâyet süresi ise bu şikâyet sebebinin İİK m. 170/a’da özel olarak düzenlenmemesi nedeniyle genel hükümlere göre yedi gündür. İcra mahkemesine tevdi zorunluluğu hakkında şikâyette bulunulmadıkça, başka bir nedene dayalı yapılan şikâyet incelemesi sırasında bu şart bulunmaması nedeniyle senet aslı, borçlunun beş günlük itiraz süresi dolana kadar icra re ‘sen dikkate alınmayacaktır.
e. Yetkili İcra Dairesine Yapılan Takip Talebinin İİK m. 58’ deki Kayıtları İçermesi
TBK m. 89 gereğince para alacakları açısından ifa yeri, taraflar aksini kararlaştırmadıkça borcun ifa zamanında alacaklının yerleşim yeridir. Ancak kambiyo ilişkisinin niteliği, özellikle de tedavül kabiliyeti gereği TBK m. 89 hükmünün kambiyo senetleri açısından uygulanabilmesi söz konusu değildir. Bunun sebebi senet borçlusunun, senet alacaklısının kim olduğunu veya nerede olduğunu bilemeyecek olmasıdır. Bu nedenle kambiyo senetlerinden kaynaklanan para alacağının ifa yeri, aksi kararlaştırılmadıkça borçlunun yerleşim yeridir. Ayrıca, kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip, senedin düzenlenme yerinin veya ödeme yerinin bulunduğu yer icra dairelerinde de başlatılabilir. Muhataba karşı poliçeye dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip, muhatabın adı (muhatap tüzel kişi ise adı/ticaret unvanı) yanında gösterilen yer icra dairelerinde başlatılabilir. TTK m. 777/3 gereğince, bonolarda, ödeme yeri gösterilmemişse senedin düzenlendiği yer, ödeme yeri ve aynı zamanda düzenleyenin yerleşim yeri sayılacaktır. Yani, ödeme yeri gösterilmeyen hallerde düzenlenme yerinde İİK m. 50/1 ve HMK m. 6/1 çerçevesinde düzenleyen bakımından ise TTK m. 781 gereğince ödeme yeri ile ilgili açıklık yoksa muhatabın birden fazla yer gösterilmiş ise ilk gösterilen yerde ödeme yapılır. Ancak böyle bir açıklık aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatılabilecektir. Çekler ticaret unvanı yanında gösterilen yer ödeme yeri sayılır. Muhatabın ticaret unvanı yanında ve başka bir kayıt da yer almıyorsa, çek muhatabın merkezinin bulunduğu yerde ödenir (TTK m. 781). Yetkili icra ve iflas dairesi ise bu kriterlere uygun olarak belirlenir. İİK m. 167/2 gereğince kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip talebi de genel haciz yoluyla takipte kullanılan m. 58’deki kayıtlara göre hazırlanır ve takip talebinde İİK m. 58/2’de belirtilen kayıtlar yer almak zorundadır. Bunlara ek olarak senedin cinsi, tarihi, numarası ve vadesi de takip talebinde mutlaka bulunmalıdır. Ayrıca kambiyo senedine mahsus haciz yoluyla takip talebi, genel haciz yoluyla takipteki kayıtlardan farklı olarak alacaklının veya vekilinin banka hesap numarası hariç olmak üzere takip talebindeki kayıtları (İİK m. 168/1, b.1, m. 58), borcun ve takip giderlerinin, on gün içerisinde ödeme emrinde yazan icra ve iflas dairesine ait banka hesabına ödenmesi ihtarını (İİK m. 168/1, b.2), takip konusu senet kambiyo senedi niteliğinde değilse borçlunun beş gün içerisinde icra mahkemesine şikâyet etmesi gerektiği kaydını (İİK m. 168/1, b.3, m. 170/a), borçlu kambiyo senedindeki imzanın kendisine ait olmadığı iddiasında ise beş gün içerisinde ayrıca ve açıkça bir dilekçeyle bu konuda icra mahkemesine itiraz edebileceği, aksi takdirde senet üzerindeki imzanın kendisine ait sayılacağı ve imzasını haksız yere inkar ederse de sözü edilen senede dayanan alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkum edilebileceği ve icra mahkemesinde itirazın kabulüne dair karar vermedikçe cebri icraya devam olunacağı ihtarını (İİK m.168/1, b.4), borçlu, borcu olmadığı veya borcun itfa edildiği veya alacağın zamanaşımına uğradığı veya icra ve iflas dairesinin yetkisine itiraz bildirebileceği ihtarını (İİK m. 168/1, b.5; 169-169/a), itiraz edilmediği ve borç bulunmazsa hapisle tazyik edileceği (İİK m. 168/1, b. 6 atfıyla m. 76), gerçeğe aykırı beyanda bulunursa hapisle cezalandırılacağı ihtarını (İİK m. 168/1, b. 6) ek olarak etmek istiyorsa, bu sebepleri ile birlikte beş gün içerisinde icra mahkemesine dilekçeyle ödenmediği takdirde, borçlunun on gün içerisinde, itiraz edildiği ve reddedildiği takdirde ise üç gün içerisinde İİK’nın 75. maddesine göre mal beyanında bulunması ve içermelidir.
f. Borçlu İflasa Tabi Kişilerden ise Takip Talebinde Hangi Takip Yolunun Seçildiğinin Belirtilmesi
Alacaklı hangi takip yolunu seçtiğine dair hiçbir açıklamada bulunmamışsa veya “haciz yolu ile takip” gibi belirsiz bir ifade kullanmışsa, icra memurunun takip talebini bu haliyle kabul etmemeli, hangi takip yolunu seçtiğini alacaklıdan sorarak verilen cevaba göre ödeme emri düzenlemelidir. Bir kambiyo senedinde borçlu adedi birden fazla olup, bu borçlulardan bir kısmı iflasa tabi iken bir kısmı tabi değilse ve alacaklı, iflasa tabi olanları iflas yolu ile takip etmek isterse, haciz ve iflas olmak üzere iki ayrı takip talebinde bulunabilir. Alacaklı bu durumda senet aslını ilk takip talebine ekler ve bu takip talebini alan icra memurunun senedin örneğini onaylayarak alacaklıya verir ve bunun üzerine senet aslının kendisinde olduğunu yazar, alacaklı, kendisine verilen onaylı senet örneğini ikinci takip talebine ekler ve böylece her iki takip birbirinden bağımsız olarak devam eder, ancak bu iki takip arasında söz konusu onaylı senet örneği ile bir bağlantı kurulmuş olur (İİK m. 176/b/2). Borçlu iflasa tabi kişilerden olmadığı halde kendisine iflas yoluyla takip yapılmışsa yedi gün içerisinde icra mahkemesi nezdinde şikâyet yoluna başvurabilir.
B. Şikâyet Hakkında Genel Bilgiler
Şikâyet, icra ve iflas dairelerinin ve İİK’da işlemlerine karşı şikâyet yoluna başvurulabileceği belirtilen icra ve iflas organlarının, Kanun’a ve kamu düzenine aykırı olan veya olaya uygun olmayan işlemlerinin iptali ya da düzeltilmesi veyahut yerine getirilmeyen ya da sebepsiz sürüncemede bırakılan bir hakkın yerine getirilmesini sağlamak için başvurulan bir hukuki çaredir. İcra mahkemesi şikâyet incelemesi sonucunda memura disiplin cezası verilmesi gerektiğini tespit ederse tarafların talebine bağlı olmaksızın disiplin cezası verebilir.
Şikâyetin hukuki niteliği hakkında birinci görüş şikâyetin bir kanun yolu olduğu görüşüdür. Türk doktrininde şikâyetin takip hukukuna özgü bir kanun yolu olduğu görüşü hakimdir. Yargıtay bazı kararlarında icra ve iflas dairesi işlemlerinin adli nitelikte olması nedeniyle şikâyeti genel olarak kanun yolu kabul ederken bazı kararlarında ise icra ve iflas hukukuna özgü bir kanun yolu olarak ifade etmiştir. Kanun yolu, mahkemenin verdiği kararların tarafları tatmin etmediği hallerde bu kararların tekrar gözden geçirilmesini ve kanuna aykırılığın veya tarafların kuşkusunun giderilmesini sağlayan olanaktır. Bu görüşü eleştirenlere göre ise icra memurlarının işlemlerinin yargısal niteliğinin kabulü halinde bu işlemlerde yargı kararlarında olduğu gibi karşı tarafa savunma hakkı verilmesi ve maddi hukuk yönünden bir araştırma yapılması şarttır. Oysa icra ve iflas daireleri bu tür bir prosedürü uygulamadığı için icra memurları eliyle yürütülen işlemleri yargısal bir işlem olarak nitelendirmek mümkün değildir. İcra memur işleminin yargısal işlem olarak kabul edilmemesi ise şikâyetin bir kanun yolu olarak nitelendirilmesini olanaksız kılmaktadır. Bir hukuki kurumun kanun yolu olarak adlandırılması için iki özel etkiyi doğurması beklenmektedir. Bunlar “aktarıcı” ve “erteleyici” etkidir. Aktarıcı etki, mevcut uyuşmazlığın üst bir merciye aktarılması anlamına gelirken; erteleyici etki kararın kesinleşmesinin bir süre ertelenmesi veya kararın icrasının durdurulması manasında kullanılmaktadır. Kanaatimizce de icra memuru işleminin şikâyeti, takip dosyasının ve şikâyet konusu işlemin icrasını durdurmayacağından erteleyici etkisi olmaması nedeniyle kanun yolu olarak nitelendirilmemelidir. İkinci görüş, şikâyeti idari bir yol olarak tanımlamaktadır. Bu görüş Türk doktrininde benimsenmiş ve savunulan bir görüş olmayıp İsviçre takip hukukunda desteklenen bir görüştür. Şikâyetin idari bir yol olduğu görüşü taraftarları öncelikle icra ve iflas memurlarının işlemlerini yargısal değil, idari nitelikte bir işlem olarak açıklamaktadır. Bu görüşe göre icra memuru; takip hukukuna ilişkin olarak kanunu uygulasa dahi herhangi bir uyuşmazlık çözmemektedir. Bu görüşü eleştirenler icra ve iflas memurlarının sadece idari nitelikte işlemler değil yargısal nitelikte de işlemler yaptığını, özellikle Türk hukuku açısından hem icra dairelerinin hem de icra mahkemelerinin hiyerarşik olarak herhangi bir üst makama verdikleri kararlar yönünden bağlı olmadıklarını, ayrıca İİK m. 16’da şikâyet yoluna yalnızca dava açılmasının mümkün olmadığı hallerde başvurulabileceğine ilişkin vurgunun da tek başına şikâyeti idari bir yol niteliğine taşımayacağını belirtmektedirler. Üçüncü görüş ise şikâyetin kendine özgü bir yol olduğu yönündedir. Bu görüşü benimseyenlere göre icra ve iflas dairesi hem idari hem yargısal nitelikte görevler yerine getirir. Bu sebeple de şikâyet, idari bir yola da usul hukukuna da tam olarak uymayan, icra ve iflas hukukunda düzenlenmiş kendine özgü bir yol olarak nitelendirilmelidir. Yargıtay da bazı kararlarında şikâyetin niteliğinin icra ve iflas hukukuna özgü bir yol olduğunu belirtmiştir. Bu görüşe karşı çıkanlar ise bu görüşün icra ve iflas dairesinin hangi işlemlerinin yargısal, hangi işlemlerinin ise idari olduğuna ilişkin net bir ayrım yapamadığını, bu ayrıma ilişkin net bir metod öneremediğini ifade etmektedir. Son görüş ise şikâyetin esasında özünde kendine özgü bir yol olduğu görüşüyle benzer birtakım özellikler barındırsa da birkaç noktada ondan ayrık noktaları da bulunan ve şikâyetin bir “hukuki çare” olduğuna ilişkin düşüncedir. Bu görüşe göre öncelikle şikâyete konu olan icra iflas işlemleri idari niteliktedir. Ancak bu işlemlerin adli yargı sahası içerisinde varlık göstermesi, şikâyet ile iptal davalarının tam olarak örtüşmemesi, özellikle şikâyet yolunda kural olarak bir uyuşmazlığın çözülmemesi, şikâyetin bir tüzel kişiliğe yöneltilmek zorunda olmaması ve icra hâkiminin duruma göre hatalı işlemi düzeltebilmesi nedenleriyle şikâyetin bizatihi kendisi bir idari yol olarak tanımlanamaz.
Öğretiye göre icra ve iflas dairesinin işleminden olumsuz yönde etkilendiğini belirten ve şikâyet yoluna başvurmakta hukuki menfaati bulunan her ilgili, icra memurunun o işlemini iptal ettirmek veya düzelttirmek için o işlem hakkında şikâyet yoluna başvurabilir. Şikâyet yoluna başvurabileceklerin başında takip konusu alacağın alacaklısı, borçlusu ve bu kişilerin cüzi ve külli halefleri de gelir.
Genel şikâyet süresi kural olarak şikâyet edenin şikâyet konusu işlemi öğrendiği tarihten itibaren başlar ve yedi gündür (İİK m.16/1, m. 19/1). Şikâyet süresi şikâyet konusu işlem tebliğ edilmişse tebliğ tarihinden, tebliğ edilmemişse ilgilinin işlemi öğrendiği tarihten başlar. Şikâyet konusu işlem ilgiliye tebliğ edilmemişse şikâyet edenin kendisinin işlemi hangi tarihte öğrendiğini ispat etmek zorunluluğu yoktur. Bazı hallerde şikâyet süresinin başladığı tarih, Kanun tarafından belirlenmiştir. Bu durumlara ihale tarihi (İİK m. 134/2) ve iflasta sıra cetvelinin ilanı tarihi (İİK m. 235/1, b. 4) örnek olarak verilebilir. İhale ile ilgili yolsuzlukları ilgililerin en geç ihale günü öğrendiği kabul edilir (İİK m. 134/2). Sıra cetvelindeki yolsuzlukların ise en geç cetvelin ilan günü öğrenildiği kabul edilir (İİK m. 235/1, b. 4). Şikâyet süresi hak düşürücü nitelikte olup icra mahkemesi şikâyetin, süresinde yapılıp yapılmadığını kendiliğinden gözetmek zorundadır. Şikâyet, süresinden sonra yapılmış ise şikâyet dinlenmez. Yedi günlük sürenin üç önemli istisnası vardır. Bunlar bir hakkın yerine getirilmemesi veya sebepsiz sürüncemede bırakılması ile kamu düzenine aykırılıktır. Bu hallerde şikâyet süresiz olarak ileri sürülebilir. Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte ise şikâyet süresi şikâyet sebebine göre değişiklik göstermektedir. Alacaklının kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe başvurma hakkının bulunmadığı veya senedin bu nitelikte olmadığı halde kambiyo senedine dayalı bir takip başlatılmış ve ödeme emri gönderilmiş ise şikâyet süresi, ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gündür. Senedin vadesinin gelmediği veya senedin aslının ve protesto evrakının takip talebine eklenmediği iddia edilmekte ise şikâyet süresi yedi gündür. Doktrinde bu dört sebep özel şikâyet sebebi olarak tanımlanmıştır. Diğer şikâyet hâllerinde ise şikâyet süresi, şikâyet konusu işlemin öğrenildiği tarihten itibaren yedi gündür. Bir hakkın yerine getirilmemesi veya sebepsiz yere sürüncemede bırakılması veya şikâyet konusu işlemin kamu düzenine aykırı olması durumunda şikâyetin süreye tabi olmaması hali yine kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip için de geçerlidir.
Şikâyetin konusu, icra ve iflas dairelerinin yapmış olduğu işlemlerdir. İcra ve iflas organlarının istem ve talimatı doğrultusunda başka memurlar tarafından yapılan işlemler de icra ve iflas dairesinin işlemi olarak kabul edilir.
İlk iki şikâyet nedeni, işlemin kanuna aykırı olması ve işlemin olaya (hadiseye) uygun olmamasıdır. Her iki şikâyet nedeni de icra iflas memuruna olumlu bir hareketine veya işlemine yöneliktir. Kanunda düzenlenen diğer iki şikâyet nedeni ise bir hakkın yerine getirilmemesi ve bir hakkın sebepsiz yere sürüncemede bırakılmasıdır. Bu iki şikâyet nedeninde icra iflas memurlarının herhangi bir davranışı veya işlemi bulunmamaktadır.
Şikâyet” ve “İtiraz” Arasındaki Temel Farklar
Şikâyet, yukarıda da belirtildiği üzere icra ve iflas dairesi işlemlerine karşı tanınmış bir hukuki çaredir. İcra memurunun kendiliğinden gözetmesi gereken hususlara uymaması halinde şikâyet yoluna başvurulabilir. İtiraz ise taraf işlemlerine karşı kabul edilmiş bir yol olup maddi hukuka ilişkindir.

(iii) Karşılıksız İleri Tarihli Çeklerin Takibe Konu Olması
Türk ticari yaşamında ileri tarihli çek (vadeli çek) kullanımı oldukça yaygındır. Bir çekin üzerinde, fiilen düzenlendiği günden ileri bir tarih yazılarak, çek adeta bir bono gibi vadeli ödeme aracı olarak kullanılmaktadır. Oysa hukuken çek, görüldüğünde ödenmesi gereken bir kıymetli evraktır; yani üzerinde yazılı düzenleme tarihinde veya daha sonra bankaya ibraz edilebilir, fakat klasik anlamda bir vade taşımaz. Bu durum, ileri tarihli çeklerin icra takibine konu olup olamayacağı hususunda tartışmalar doğurmuştur. Özellikle karşılıksız çıkan (ödenmeyen) ileri tarihli çeklerde sorun belirgindir: Çekin üzerinde yazılı tarih gelmeden önce bankaya ibraz edilip karşılıksız çıkması halinde alacaklı, kambiyo senetlerine mahsus yolla takip yapabilir mi? Uygulamada yaşanan tereddüt, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun getirdiği özel düzenlemelerle ilgilidir. Çek Kanunu, piyasadaki fiili uygulamayı göz önünde bulundurarak, üzerinde ileri bir tarih bulunan çeklerin belli koşullarla kullanılmasına izin vermiş ancak erken ibrazın sonuçlarını sınırlamıştır. Özellikle Çek Kanunu m.3/8, ileri tarihli çeklerde koruma mekanizması getirmiştir. Kanuna göre, “üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce bankaya ibraz edilen çekin karşılığının kısmen veya tamamen bulunmaması halinde, bu çek hakkında hukuki takip yapılamaz” hükmü getirilmiştir. Bu düzenleme ışığında, uygulamada eğer bir çek vadesinden (üzerindeki tarihten) önce ibraz edilmiş ve karşılıksız çıkmışsa, alacaklının hemen icra takibine geçmesi engellenmiştir. Ancak çek, üzerindeki tarihte veya sonrasında yasal ibraz süresi içinde ibraz edilip karşılıksız çıkarsa, o zaman normal çek hükümleri uygulanacak ve alacaklı icra takibi yapabilecektir. Tartışma, ileri tarihli çekin hukuki niteliğiyle de bağlantılıdır: Bazı yazarlar vadeli çeki, Türk Ticaret Kanunu’nun “çekte vade yoktur” prensibine aykırı, hukuken geçersiz bir uygulama olarak nitelerken; pratik ihtiyaçlar ve özel kanun düzenlemesi sebebiyle çoğunluk, ileri tarihli çekin geçerli olduğunu ancak sadece belirtilen tarihten sonra takip konusu yapılabileceğini kabul etmektedir. Özetle, karşılıksız ileri tarihli çek konusunda uygulamada iki durum ayırt edilir hale gelmiştir: Eğer çek, vadesinden önce ibraz edilmişse alacaklıya takip imkânı verilmemekte; eğer çek vadesinde ibraz edildiği halde ödenmemişse, diğer çekler gibi icra takibine konu olabilmektedir. Bu ikili durum, uygulamada bazen yanlış anlaşılmış ve erken ibraz sonrası takibe geçen alacaklıların takip talepleri icra mahkemelerince iptal edilmiştir. Dolayısıyla, ileri tarihli çeklerle ilgili takipte zamanlama meselesi önem arz etmekte ve uygulayıcılar için tereddüt yaratmaktadır.

Kadir Akın’ın Karşılıksız Çekin Hukuki Sonuçları Makalesi’nden (Akın, 2020)
Karşılıksız çekle etkin mücadele edebilmek amacıyla, 19/03/1985 tarihli ve 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki Kanunda karşılıksız çek keşide etme eylemi, suç olarak düzenlenmiştir. 3863 sayılı Kanun ve 4814 sayılı Kanunda ise bu suça yönelik müeyyideler değiştirilmiş, ancak istenen sonuç elde edilememiştir. Bunun üzerine, 14/12/2009 tarih ve 5941 sayılı Çek Kanunu yürürlüğe konulmuştur. Bu kanun üzerinde de 31/01/2012 tarih ve 6273 sayılı Kanun ile 15/07/2016 tarih ve 6728 sayılı Kanunlarla değişikliğe gidilmiştir. Son değişikliklerle birlikte artık karşılıksız çek, “çekte karşılıksızdır işlemine sebebiyet verme” şeklinde suç olarak tanımlanarak mevzuattaki yerini almıştır. Çek, TTK üçüncü kitabı ile Çek Kanunu ve bu kapsamda çıkarılan tebliğlerle düzenlenen bir kıymetli evraktır. Dolayısıyla kıymetli evrakların tabi olduğu temel düzenlemeler çekler için de geçerlidir. Muhatap bankanın çeki ödeyebilmesi için çekin ibraz edilmiş olması ve çek yaprağının zilyetliğinin nakli de gerekir. Muhataba çekin teslimi yapılmadan ödeme yapılamayacaktır. Senetten bağımsız bir şekilde çek üzerindeki hakkın devri mümkün değildir. Yine kambiyo taahhüdüne ilişkin hükümler, bir kambiyo senedi olan çek için de geçerlidir.
Çekin Zorunlu Unsurları; Çek Kelimesinin Varlığı, Kayıtsız Şartsız Ödemeye Yönelik Havale, Muhatabın Ticaret Unvanı, Düzenlenme Tarihi, Düzenleyenin İmzası, Banka Tarafından Verilen Seri Numarası, Karekod. Çekin ikameli unsuru düzenleme yeridir çekin ihtiyari unsuru da ödeme yeridir.
Çeke Konulması Yasak Kayıtlar; Çek üzerine bazı kayıtların konulması, bunların çeke yazılması yasaklanmıştır. Ancak kaydın yasaklanmış olması, doğrudan çekin geçersiz olması sonucunu doğurmamaktadır. Yasak kayıtlardan bazısı, TTK uyarınca üzerine yazılı olduğu çekte hiç yazılmamış kabul edilecek ve çekin geçerliliğini etkilemeyecektir. Bu kapsamda, vadeye ilişkin kayıt, ‘faiz şartı’ ve keşide edenin sorumlu tutulmayacağına dair kayıtlar hiç yazılmamış gibi değerlendirilir.
Çeki Geçersiz Kılmayıp Yazılmamış Sayılan Kayıtlar; Kabul kaydı, faiz kaydı, vade kaydı, çekin ödenmemesinden çek düzenleyenin sorumlu olmayacağına dair kayıt, cezai şart, vekâlet ücreti ve manevi tazminata dair kayıtlar.
Çeki Geçersiz Kılan Kayıtlar; Çekin üzerinde şarta bağlı bir ödeme yapılmasına ilişkin bir kayıt, geçersizlik sebebidir. Yine sebebinden mücerret durumdaki çekin, asıl borç ilişkisine bağlanmasına yönelik kayıtlar da geçersizliğe neden olacaktır. Çekin sadece hangi ilişki kapsamında keşide edildiğini belirten veya hatır için verildiğini göstermek amacıyla ‘hatır çeki’ olduğuna dair kayıtlar, kayıtlar çeki bu ilişkinin ifasına veya sonuçlarına yönelik bir şart içermediği sürece çekin geçerliliğini etkilemeyecektir.
Çekte Karşılık; Keşide edilen çekin ödenebilmesi için, keşidecinin çeke ilişkin hesabında yeterli tutarın bulundurulması ve çek hamilinin başvurmasıyla bu tutarın ödenebilir durumda olması gereklidir. Hesapta bulunan aktif karşılık, keşidecinin kendisine ait nakit parası olabileceği gibi banka tarafından düzenleyene tanınmış kredi de olabilir. Bankanın sağlayacağı kredinin daha önceden açık bir şekilde tanımlanmış olması veya teminata bağlı bulunması, karşılık niteliği olması bakımından bir fark oluşturmayacaktır. Zira karşılık olarak hesapta bulunan paranın, üçüncü kişiler tarafından gönderilmiş olmasının veya sonradan bir şekilde hesaba yatırılmış olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Hesapta karşılık bulunmadığı halde kredi açan bankanın, bu alacağını keşideciye karşı kambiyo senetlerine mahsus yollarla takibe koyması mümkün değildir. Banka alacağını ancak müşterisi ile arasındaki hukuki ilişkiye dayanarak takibe konu edebilir.
Karşılıksız Çek; Çek Kanunu 5/1. maddede de bu durum, “üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikâyeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak, bin beş yüz güne kadar adli para cezasına hükmolunur.” denilmek suretiyle belirtilmiştir.
İbraz Yeri; Muhatap Banka, Takas Odası
Kanuni Süreler; TTK’nın 796. maddesinde ibraz sürelerinin ne olduğu gösterilmiştir. On günlük, bir aylık ve üç aylık olmak üzere, üç çeşit ibraz süresi öngörülmüştür. TTK’nın 796/1. maddesine göre; bir çek, düzenlendiği yerde ödenecekse on gün, başka bir yerde ödenecekse bir ay içerisinde ibraz edilecektir. TTK’nın 796/2. maddesi uyarınca çekin, ödeneceği yer ile düzenleme yeri farklı ülkeler ise bunların aynı kıtada olup olmamalarına göre süre değişmektedir. Aynı kıtada ise bir ay içinde, farklı kıtada ise üç ay içerisinde çek, muhatap bankaya ibraz edilmelidir. Akdeniz'e sahili bulunan ülkelerin düzenleme ve ödeme yerlerinin aynı kıta gibi sayılacağı da TTK 796/2. maddede ayrıca belirtilmiştir.
Sürelerin Hesabı ve Sonuçları; TTK’nın 796. maddesi çerçevesinde ibraz süreleri keşide günü olarak belirtilen tarihin ertesi gününden itibaren başlar. Buna bağlı olarak ileri tarihli çekler için ibraz süresi de haliyle fiilen gerçekte keşide edildiği tarihten değil, çek üzerinde yazılı bulunan tarihten itibaren başlatılacaktır. Çekin üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce veya kanuni ibraz süresinden sonra ibraz edilen çekler hakkında, karşılıksız çek değerlendirmesi yapılamaz. Dolayısıyla ileri tarihli çekler üzerindeki keşide tarihinden önce bankaya ibraz edilirse, bu çekler hakkında karşılıksız çek işlemi yapılamayacaktır. Keza, Çek Kanununun geçici 3. maddesinin 5. fıkrasında 31.12.2020 tarihine kadar üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazının geçersiz olduğu belirtilmiştir. Çek Kanununun 3. maddesinin 8. fıkrası uyarınca, yazılı bulunan keşide tarihinden önce ibraz edilen çek hakkında kısmen veya tamamen karşılıksız çıkması durumunda, yasal takip başlatılamayacaktır. İbraz sürelerinin geçirilmesi durumunda, hamil artık kambiyo hukukuna dayalı olarak takip yapamayacaktır. Ancak bu durumda hamilin sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanarak dava açması ya da temel ilişkiye giderek alacağını istemesi mümkündür. Yine süresini kaçırmış olan hamilin, Çek Kanununda düzenlenen cezai yaptırımlara başvurma hakkı da bulunmayacaktır. İbraz süresi ile ilgili bir başka husus da TTK’nın 799. maddesine göre ibraz süresi geçtikten sonra, şayet keşideci cayma hakkını kullanmamış ise muhatap banka süresi geçmiş olsa da çekin ibrazı halinde bu bedeli ödeyebilir. Ancak çekin karşılığı bulunmuyor ise artık banka “karşılıksızdır” işlemi yapamayacaktır. İbraz süresi geçmiş bir çek için muhatabın “karşılıksızdır” işlemini yapmış olması, düzenleyene muhatap bankaya karşı maddi manevi tazminat talebi ile dava açma hakkı sağlayacaktır. İbraz süresi geçirilmiş bir çekin ciro edilmesi, TTK’nın 793. maddesine göre yapılan işlemi, artık bir ciro olarak değil alacağın temlikine dönüştürecektir. Süresinde ibraz edilmemiş çek, kambiyo senedi vasfını kaybedecek ve adi havale haline gelerek temel ilişkiyi ispata yönelik delil başlangıcı sayılabilecektir. Süresinde ibraz edilmemiş çek hakkında kambiyo senedine dayalı icra takibi başlatılmış ise bu takip de iptal edilecektir. Zira Yargıtay kararlarına göre kambiyo senedi vasfı kaybedilmesi nedeniyle ibraz süresi geçirilmiş çek hakkında, kambiyo senedine dayanılarak takip yapılamayacağı gibi başlatılmış bir takip varsa da bu takip iptal edilmelidir.
İbraz Süresinin Hukuki Niteliği; İbraz süresi hukuken zaman aşımı süresi niteliğinde olmayıp hak düşürücü süredir. Dolayısıyla bu süreler geçirilmiş ise yargı mercilerince, bu durum re ‘sen dikkate alınacak ve çekin kanuni sürede ibraz edilmediği her zaman ileri sürülebilecektir.
Muhataba Süresi İçerisinde İbraz; Başvuru hakkını kullanabilmesi için öncelikle hamilin çeki süresi içerisinde muhataba ibraz etmesi gerekir. Süresi içerisinde başvuruda bulunmayan hamilin keşideci dahil tüm müracaat borçlularına başvuru hakkı bulunmayacaktır. Çek Kanununda ileri tarihli çeklerle ilgili 31/12/2020 tarihine kadar düzenleme tarihinden önce çekin ibrazının geçersiz kılınmasıyla fiilen vadeli çek durumu oluşturulmuş sayılabilir. Bu çekler için Çek Kanunu, muhatap bankaya ibrazı geçersiz kılmakla hamil, ancak çek keşide tarihi olarak belirtilen süreden itibaren çeki ibraz edebilecek ve bu süre içerisinde çek karşılıksız kalmış ise hamilin başvuru hakkı doğacaktır. Çek Kanununa göre ileri tarihli çeklerde daha önceden hamil çeki bankaya ibraz etse ve hatta arkasına bu durum kaydedilmi